rankend | Farklı Olmak Emek İster

   
  DARMA TARIHCESI
  M.Ö.2.Binyıl
 

   Orta ve Kuzey Anadolu Bölgesinin m.ö. 2.binyıl iskan tarihi ilegisorunlar. 
    Milattan önce 2.binyılda Orta ve Kuzey Anadolu söz konusu olduğunda, akla hemen Hattiler, Hititler ile bunların  kuzey komşuları ve aynı zamanda can düşmanları Kaşkalar gelir. Bugün Amasya'nın Göynücek İlçesi taraflarında Kaşka adıyla bir köyün bulunduğunu da unutmayalım. 
    Bu bölgenin iskan tarihi, tarihi coğrafyası ve topoğrafyasına değgin bazı gözlem ve düşüncelerime yer vereceğim. Anadolu'nun bu bölgesi, bugün olduğu gibi eski çağlarda da, gerek elverişli iklimi ve gerekse tarım ve hayvancılığa uygun arazi ve otlakları, yüksek dağ ve ormanları, çok değerli maden kaynakları (1), tarihi yolları ve Kızılırmak, Yeşilırmak, Kelkit ile onların birçok kolları gibi Anadolu'nun belli başlılarını oluşturan çok sayıda ırmakların dolaşarak içinden geçip Karadeniz'e ulaştığı akarsularıyla, Güneydoğu ve Batı Anadolu'dan oldukça çok ayrıcalıklar gösteren müstesna bir yere sahiptir (2).  
    Efsanevi nitelikli bir Hitit metninden hareketle Eski Anadolu kenti Zalpa ile özdeşleştirilmek istenen (3) Bafra yakınlarındaki İkiztepe'de yapılan araştırmalar ve Zile yakınlarındaki Maşat kazılarıyla burada bulunan 100 kadar Hititçe mektup, araştırıcıların dikkatini son yıllarda özellikle Anadolu'nun bu bölgesine çekmiştir. Titizlikle ve dikkatle ele alındığında, Hititlerin, Asur Ticaret Kolonileri devrinde ve Eski Hitit Çağı'nda, Kaniş=Neşa (Kültepe) yanında, Zalpa ile de yakın ilişkileri yüzünden, ilk yerleşme bölgelerinin, Orta Anadolu'nun kuzeyi ile Kuzey Anadolu olduğu öne sürülmüştür (4). 
    Anadolu, Eski Dünyanın çok erken iskana sahip olmuş en önemli kültür bölgelerinden biri olmasına rağmen, tarih ve arkeoloji araştırmaları geç başlamıştır. İnsanlık tarihine ışık tutacak bu topraklarda, yer üstünde durabilen tüm kalıntılar bir yana, önemli eski yerleşim merkezlerinin tam bir envanteri dahi yapılmamıştır. Buna karşın Eski Asur şivesinde yazılmış Kültepe metinleri ile Hititçe Boğazköy metinlerine göre, dar anlamda Anadolu'da, yani o zamanlar Hitit hakimiyet bölgesi dışında kalan Trakya, m.ö.2.binyılda iskan edilmeyen Batı Pamfilya ve Likya ile Doğu Anadolu hariç, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde, en azından 2000 iskan yeri adının mevcut olduğu anlaşılmıştır. Bu iskan yerlerinden hangisinin büyük merkez, yani kent niteliği taşıdığı, hangilerinin  köyler, çiftlikler, yalnızca birkaç askeri garnizon veya tapınaktan oluşan yerler olduğu sorulabilir. Çünkü Hitit dilinde, Boğazköy-Hattuşa gibi en azından 20 bin nüfuslu bir büyük kent ile küçücük bir köy, çiftlik veya mezrayı ayırdedebilecek bir kavram, bir sözcük mevcut değildir. Her iki halde de Hititler, kent, kasaba, köy v.s., yani genelde meskun yer anlamına gelen URU (Hititçe happira) ile KUR URU yani x şehir ülkesi, Sümerce sözcüklerini kullanmışlardır. Tabi bu yerlerden birkısmı  zaman aşımından geçip iz bırakmadan yok olmuşlardır. Dağ, tepe, yamaç, aluvyonal vadilerde, ormanların yok olması, erozyon, rüzgar veya su baskınları sonucu aşınmalar, gömülmeler, arazinin ekilip biçilmesi, modern iskanlar ve kasıtlı tahripler, kaçak kazılar v.s. bir tarafa bırakıldığında, Anadolu'da tarihi çevre Mezopotammyanın aksine eski çağlardan beri pek fazla değişmemiştir. Dolaysıyla en küçük yerleşim yerlerinin bile bazen keşfedilme şansı bulunmaktadır. Yeter ki buralar modern arkeoloji ve prehistorya yöntemlerine uygun olarak kazılsın ve yer üstü araştırmaları yapılsın. 
    Hitit metinlerinin Kaşkalılar için ima ettiği gibi, eğer bir kavim göçebe hayatı sürdürüyor ve çevrenin aşırı ormanlık olması yüzünden mimaride gerçekten ahşap yapılar çoğunluğu oluşturuyorsa, günümüze kalan izlerini bulmak oldukça zordur. Diğer taraftan Hititliliğin kalbi olarak bilinen Orta Anadolu'da ve onun kuzeyindeki Kaşka ülkesinde kazılan yerlerin sayısı oldukça azdır. Yüzey araştırmaları bile yetersizdir. Yapılan yüzey araştırmalarında da iskan yerlerini mümkün mertebe tam olarak bulup, tarih araştırmalarında çok yönlü değerlendirmekten ziyade, gelecekte biraz da zevkli yaz tatillerini geçirmek gayesiyle kazı yeri seçme düşüncesine öncelik verilmiştir. Dikkat edilirse çoğu zaman arkeolojik kazı yapılan alanlar deniz kenarlarında seçilmektedir. Bu acı gerçeğe itiraz edenin çıkacağını düşünmüyorum. Hatta höyüklerin hacim ve büyüklüğüne bakarak da kazı yeri seçildiğine şahit oluyoruz. Örneğin ; Atatürk Barajı alanında kazılar paylaşılırken, Almanların ekip ve maddi imkanları daha elverişli olduğu halde, milli gurur yaparak Prof.Dr.Nimet Özgüç, Samsat Höyük kazısını üstlenmiştir. Bir de metinlerde adı geçen yerlerin en önemli yerler olduğu kanısına kapılarak  Yozgat Alişar, Konya Karahöyük, Niğde Acemhöyük kazıları umulan sonuçları vermemiştir. Küçük düz yerleşme yerlerinin yüzey araştırmalarında önemsiz köy tipinde yerlerdir diye hiç dikkate alınmamaktadır. 
    Durum böyle olunca m.ö. 2. binyıl Anadolu'su, arkeoloji biliminin ve müzelerimizin bize şu anda sunduğu genel manzaraya göre, içinde görkemli saray ve tapınaklarla donatılmış büyük kentlerin yer aldığı, kıymetli ve nadide madenlerden yapılmış takılarla bezeli kral, kraliçe, prens ve asılzadelerin mutluluk içinde yaşadığı bir masallar ülkesi gibidir. Oysa ki Anadolu höyüklerinin %95 inden fazlasının boyutları oldukça küçüktür. Çivi yazılı metinlerin verdiği bilgiye göre Anadolu'da 2. binyıl iskan yerlerinin urbanistik (şehircilik) veya Grek Polisi (şehiri) kıstas alındığında, kent olarak nitelendirilemeyeceği açıkça görülmektedir. Çünkü bu yerleşmelerde kenti kent yapan kuruluş ve yapılardan sadece birkaç tanesi mevcuttur. Örneğin tapınak, kraliyet ailesinin veya onun emrinde çalışan idarecilerin büroları ve malikaneleri. Bir kentin çivi yazılı  metinlerden idari veya dini bir merkez olarak bilinmesi, o kentin illa da hacim olarak büyük bir yer olmasını gerektirmez. Örneğin Hitit Kralı Hattuşili'nin överek göklere çıkardığı Nerik'te belki de Fırtına Tanrısı'nın tapınağı ve birkaç rahip evinden başka bir yapı mevcut olmadığı anlaşılmıştır. 
    Yüzey araştırmalarının yani surveyin asıl amacı, en büyüğünden en küçüğüne kadar mevcut tüm yerleşim merkezleri ve yer üstü buluntularının mümkün olduğu kadar eksiksiz olarak tesbit edilmesi, envantere geçirilmesi, devirlerinin belirlenmesi ve çağlara göre bir haritaya işlenerek yayınlanması olmalıdır. Böyle bir yüzey araştırması birkaç kişi ve mütavazi olanaklarla yapılacak bir iş değildir. Bu esnada motorlu araçlar unutulmalı, mümkün mertebe ilkel ulaşım araçları kullanılmalıdır. Yani modern ana yollarla bereketli vadileri terkedip, dağ bayır, yamaç ve sırtlara da tırmanmalıdır. Yerli halk ile irtibat kurulmalıdır. 
    Tüm iskan yerlerinin kazılacağı diye bir ilke olmadığına göre iyi bir yüzey araştırması gerekli bilgileri araştırmacılara verebilir.  

 
  BU SİTE 71537 ziyaretçi (148770 klik) KİŞİ TARAFINDAN ZİYARET EDİLMİŞTİR  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol