rankend | Farklı Olmak Emek İster

   
  DARMA TARIHCESI
  İstanbul Rumları 1
 
       9.4.1996 
   İstanbul'da Voyvoda sokağı ile Perşembe Pazarı sokağı kavşağında tarihi bir yapı bulunmaktadır. Bu yapı eski Venediklilerin Gümrük Binası'dır.1281 yılı noterlik belgelerinde latinler arasında İstanbulda çoğunluk Cenevizlilerdedir. Bu oran %69 dur.İtalyadaki Ligürya Bölgesi ve Cenova'nın kıyı bölgelerinden gelen erkek gençlerdir bunlar. Ama bu insanlar 19. yüzyılda artık Peralı olurlar.Pizzalılar, Sicilyalılar, 14.yüzyılın sonunda Cenovalılar ve Ligüryalılar çoğunluktadır. % 74 gibi. Bu dönemdde Cenovalı büyük aileler dışında türeyen yerli aileler de vardır. Galata'da bunlar artık Peralı olmuşlardır. Ayrıca Rumlar da vardır. Selanik, Girit, Limni, Rodos ve Selçuk'tan gelenler. Bir de Yahudi mahallesi vardır. Az sayıda Ermeniler ve çok köle mevcuttur. Rum köleler çoğunluktadır. 1350 yıllarındaki savaşlarda Cenevizliler, Rum köleleri getirip satmışlardır. Galata nüfusu çok kozmopolittir. 
    Galata'nın İdaresi : Bu koloninin başında Cenova tarafından tayin edilen potesta var. Ekonomik, finansman, savunma ve mahkeme işlerini yapıyor. Koloninin tahsilatı ve masrafların üçte biri savaşa, beşte biri memurlara, gerisi bayram harcamaları, noel, paskalya oyunları, şarap ve yiyecek alımlarında kullanılıyor.
    Vergiler : Tüketim vergileri, ticaret vergisi (alınan ve satılan mallardan) . Genellikle bütçe açık verir. 14.yy. başında 72 bin Bizans altını açık var. 
    Bu koloninin Bizans'la ilişkisi : Pera imparatorluğun egemenliğinde, ancak Cenevizliler imparatora hiç önem vermiyorlar. Onunla alay ediyorlar. Galata'ya Tuna boylarından buğday, bal, balmumu gelir. Karadenizden de balık gelir. Galata Osmanlının eline aniden geçmemiştir. Galata'nın surları ve evleri muhasara esnasında zarar görmemiştir. Cenevizliler muhasara esnasında Bizans'a gizlice yardım etmişlerdir.  Ancak direkt savaşa katılmamışlardır. O yüzden Galata yağma edilmemiştir. Çünkü teslim olmuştur. Haraça (cizyeye) bağlanmıştır. Ancak büyük kulelerin bir kısmı yıkılmıştır. Surlara dokunulmamıştır. Sonradan Galata Rum ve Müslüman kenti haline dönüşmüştür. Galata içindeki kiliselere dokunulmamıştır. Paul Kilisesi (Dominiken bir kilisedir) camiye çevrilir. 1864 de surlar yıkılır. Galata Kulesi'nden başka Galata'da Ceneviz kalıntısı kalmamıştır. Ancak Fatih'in muhasarasında Konstantiniye tahrip olmuştur. Soru ? Galata'nın Bizans'la 1352 den önce, Bizans egemenliğinde, 1352 den sonra Cenevizlilerin egemenliğinde. Önce aileler Cenova'dan geliyor. Yerleştikten sonra karışıyor. 1453 den sonra yeni halk gelmiyor. O dönemde önemli binaların yapımında Cenovadan önemli kişiler getirilmiştir. Cenovalılar Galata'ya neler taşıdılar ? Cenova ile Galata'nın ilişkisi. Cenovalılar Galata'da nasıl bir ilişki içinde idiler.Latin ailelerde ticaret nasıl gelişti. Cenova'daki partiler diğer şehirlerdeki gibi imparator yanlısı değildi. Bu düşünce Galata'ya taşınmıştır. Büyük aile iktidarları kurulmuştur. Cenovalılarla aynı bayramları yaşıyorlardı. 1323 de Galata'yı elinde tutan parti Cenova'daki ile aynı değildi. Sosyal düzen bu parti düzeni içindeydi. 

     7.5.1996 

    Bizans İstanbul'un da Azınlıklar ve Yabancılar :

    İstanbul, Doğu Roma-Bizans İmparatorluğu'nun merkezi olarak tüm zamanlarda renkli bir karma topluluğu barındırmaktaydı. Tüccarlarla hacıların ve paralı askerlerin hedefiydi. Bu konferans, kentin Roma-Grek toplumundan başlayarak, kavimler göçü sırasındaki Cermen akınları ve Vikinglerden Haçlılar ve İtalyan yerleşmelerine değin aldığı görüntüyü betimleyecektir. 
    Bayanlar, baylar, dil ve kültür bakımından çoğunluktan ayrılan azınlıklar çok yerde olmuştur. Bizans2ta bunlardan biridir. Konstantinus'tan önce İstanbul'un vahşi sakinleri Yunan dilini ve Hıristiyanlığı benimsediler. Eski Bizans'ın Konstantinopolis halinde genişlemesi m.s. 324 yıllarında başlar. Konstantinopolis'e birkaç 10 yıl içinde Roma'dan bazı askerler ve idare memurları (Romadan başka Antakya v.b.) gelmiş olabilir. Şehrin yerli ahalisinin çoğu ise Trakya ve Küçük Asya'dan gelen kimselerdir. Konstantinopolis'in sürekli başkent oluşu İmparator Teodosius ve halefleri zamanında olmuştur. Bu dönemde kamu binalarında Romadakilerin taklidi başlar, Roma hukuk sistemi getirilir. Batı Roma m.s. 476 yılında Cermenlere yenik düşünce Konstantinopolis tek başkent haline gelir. Artık bu dönemde Milano v.b. bazı şehirlerde önemini kaybetmiştir. Bundan sonra dünya egemenliğinin Romadan Konstantinopolise geçişi ile ilgili bazı efsaneler türemiştir. Bunlardan bir tanesi : Bazı senatörleri sefere gönderen İmparator, senatörlerin Romadaki evlerinin aynısını şehirde yaptırıp ailelerini de bu evlere yerleştirmiştir. Seferden dönen senatörler bu evlerine yerleştirilir. Halbuki kaynaklarda Konstantinus zamanında Romadan İstanbula göç etmiş senatörler ve halk var mı bilmiyoruz. 
    M.S. 4. ve 5. yüzyıl kaynaklarında latin adı taşıyan birçok kişinin burada oturduğunu biliyoruz. Örneğin ; Konstantinos, Tiberios, Romanos v.b. Latince konuşan birçok insan buraya gelip yerleşmiştir. İmparator Tiberios bir İspanyol idi. Konstantinus Niş'lidir (Sırbıstandadır). Suriye'li ve Mısır'lı gibi bazı halk topluluklarının Konstantinopolis'te entegrasyonu (halkla bütünleşmesi) zor olmuş olabilir. Şehirde 5.yüzyılın başında latince konuşan 5 manastır vardı. M.s.378 yılında şehirde büyük bir sorun çıktı. Orduya girme ayrıcalığını kazanan Got asıllı Cermen paralı askerleri sorunu.  Ordu Got subaylarının etkisi altına girdi. 459 yılında bazı Cermen subayları öldürüldü. Böylece Cermen etkisi de kayboldu. Bunlar aryalı idiler. Bunlar, büyük çoğunluğun dini ve devlet tarafından reddedilen bir gruptu. Tabii sadece yerlilerden oluşan bir ordu düşünülemezdi. Cermenlerin püskürtülmesi ile bu boşluğu İsaurialılar  (İç Anadolunun güney kesiminde Bozkır, Hadim, Ermenek civarını kapsayan bölge)  doldurdu. İsaurialılardan 474 yılında Zenon adlı bir İmparator dahi başa geçmiştir. İsaurialılar sorunu 7 yıllık bir savaşa yol açtı. Devlet kademelerinden atılan İsaurialılar şehirde inşaatçılıkla uğraştılar. Ayasofya'nın yapımında bunların yararı oldu. Daha sonra Konstantinopoliste hangi halk topluluklarının etkin olduklarını pek bilemiyoruz. Trakyalılar, Kapadokyalılar ve Balkanlıların etkili olduklarına dair bilgiler var. Örneğin ; Jüstinyanus Balkanlıydı. Her yeni hükümdar başa geçtiğinde şehire kendi yakınlarını ve kendi bölgesinin ailelerini getiriyorlardı. 6.yüzyılda 1.Jüstinyanus zamanında şehir gelişiminin zirvesine ulaştı. Nika ayaklanması bu dönemde bastırıldı. Kentin çehresini değiştiren büyük bir inşaat faaliyeti başlatıldı. Küçük Ayasofya ve Havariun Kilisesi bu dönemde yaptırıldı. Şehrin nüfusunun 300 bine çıktığını biliyoruz. Bu dönemde Kuzey Afrika'da bazı yerler zaptolundu. Ancak ne kadar görkemli olursa olsun vergi gelirleri ile ayakta duran bu dönemde İmparatorluk eski önemini kaybetmeye başladı. Artık sadece onarımlar yapılabiliyordu. Bazı salgın hastalıklar ve İranlılarla olan savaşlarla müslüman arapların saldırıları sonucu Roma İmparatorluğunun çöküşü hızlandı. İran İmparatorluğu da bu dönemde sona erdi. Şehirde halkın bu zor dönemleri gündelik hayatta nasıl atlattığına dair fazla birşey bilmiyoruz. Avarlar şehre saldırarak su yollarını kestiler. şehir kenarına yerleşen araplar ürünlerini ancak sarnıç suları ile sulayabiliyordu. Bu sıralarda şehrin çok kültürlü hali muhafaza ediliyordu. Batı ile olan iletişim , yolların güvensizliğinden dolayı kesilmişti. Ordu içinde Ermeniler hakim olmaya başladılar. 7.yy ile 10.yy. arasında imparator bile çıkardılar. Kısa zamanda şehirde latince bilen kalmadı. Az sayıdaki batılı da halk ile anlaşamıyordu. Latince yerine Yunanca yasalar yayınlanıyordu. Latince ile süslenmiş garip bir yunanca hukuk dili ortaya çıktı. Herakle bile kendini Bazileus olarak tanıttı. Kısa zamanda latince şifreli bir dil haline geldi. Bugün dahi Türkiye de definelerin yerini bildirmek için anlaşılmaz harflerin bulunduğu arkeolojik eserler gösterilir. Böyle yerlerde defineciler hemen bir delik açar. Bu yüzden arkeolojik tahribatlar yapılır. O dönemde de Konstantinopolis de çok az latince bilen insanlar halkı böyle şeylerle kandırıyordu. 
    7. ve 9. yüzyıllar içinde Bizans sık sık Arap ve Bulgarların saldırısına uğradı. Ancak bir ara barış döneminde kültür alışverişi oldu. İmparator Teofilos Arap dostu olarak bilinir. Çünkü resim düşmanıydı (ikonaklast). Resmi sevmeyen arapların beğenisini kazanmıştır. Arabesk stilde yaptırdığı bir kilise (Küçükyalıda) arapların çok hoşuna gitmiştir. 
    9.yüzyılın ortalarında Bizans İmparatorluğu büyük bir tehlike ile karşı karşıya geldi. 860 yılında Vikingler çapul adlı kayıkları ile İstanbul'u kuşattı. Vikinglere ticaret serbestisi verildi. Beşiktaş semtinde bir yazlık saray tahsis edilerek burada bir ticaret merkezi kurmalarına izin verildi. Vikingler Bulgaristana kadar ilerlediler. Hıristiyanlığı kabul ettiler. İmparatorluğun muhafız askerleri oldular. 867 yılında 1.Bazileus Eudoxiya adlı bir kadınla evlendi. Bu kadının kökeni Rus asıl adı İngerina yani İgor karşılığı bir isim. Bu durumda İskandinavyalılar Bizans'ta uzun müddet yaşamışlardır. 9.yy. da arap akınları geriledi. Bizans Avrupanın en büyük şehirlerinden biri haline geldi. Bu yüzyılda İstanbul yeniden 6.yy.dan beri görülmedik bir şekilde kozmopolitleşti. Bu sıralarda kente akın eden yabancıların başında İtalyanlar geliyordu. Şehre yapılan bir Norman akınında Venedikliler Bizans'a yardım ettiler. Bu yüzden vergiden muaf tutuldular. Süleymaniye cami altındaki bir tepede Venedikliler yerleşti. Bizans 1111 yılında Piza ile, 1115 yılında Cenova ile bir anlaşma yaptı. 
    Daha sonra da Almanlarla da böyle bir anlaşma yapıldı. 12. yy. kaynakları İtalyan nüfusu hakkında çelişik bilgiler vermektedir. Bu dönemde şehirdeki İtalyan nüfusu herhalde birkaç bini geçmiyordu. İtalyanlarla kültürel alışveriş çok seyrekti. Çünkü afaroz yasaları vardı. O yüzden karşılıklı evlilikler olamıyordu. Yabancılarla evlenen birisi birçok haklarından yasaklınıyordu. 
    Bu dönemde İstanbul'da önemli grupta Kuzey Avrupalı paralı askerlerdi. Nordik Kralı Zigurt, İmparatorun sarayında kabul edilmiştir. Bu ziyaretle ilgili olarak bir efsane mevcuttur. İmparator, Zigurt'a araba yarışı yapmayı mı, yoksa bir ton altını mı kabul edeceğini sorar. Zigurt araba yarışını kabul eder, fakat bu yarış için bir ton altının harcanması gerekli olmuştur. Bu dönemlerde İstanbul'da İskandinavyalı paralı askerlerin de olduğu kesindir.
    İngiltereyi Normanların istila etmesi üzerine 1080 yılında Bizans'a İngilizler de gelmiştir. Bu İngilizlerden birisi İstanbul'a gelecek hacılar için bir rehber kitap hazırlamıştır. 
    12.yy a gelinceye kadar Bizans2taki Yahudiler hakkında bir bilgiye rastlamıyoruz. Haliç kenarında bir semtleri vardı. Bugünkü Galata civarında 2500 kadar yahudinin yaşadığı bilinmektedir. Benyamin adlı bir Yahudi, İmparator nezdinde yahudilere bazı tavizler koparmıştır. 
    Bu dönemde Bizans'ta araplar da vardı. Haliç'teki surlar önünde bir cami yaptırmışlardır. 
    Haçlılar şehri yıkmadan önce bir Rus, Antoni adyla patrik seçildi. Rusların da azizleri Boris adına bir kiliseleri vardı. Tedrici bir şekilde süregelen batılılaşma sonucu, batılılarla bazı evlilikler de yapıldı. Şimdiye kadar hiçbir Bizans İmparatoru batılı hanedanla evlilik yapmamıştı. İlk defa 2.Basileus'un kızkardeşi ile bir Rus prensi evlendi. Alman, Fransız asilleri de saraya dame d'honneure payesi ile gelin geldiler. Haçlılar 1204 yılında İstanbul'u fethedince Bizans sarayında bir fransız prensesi ile karşılaştılar.Ancak Haçlılar bu hanımla bir tercüman aracılığıyla konuşabildiler. Çünkü artık anadilini tamamen unutmuştu.
    Bu dönemde Atmeydanında turnuvalar düzenlenmeye başlandı. Derebeylik düzeninin gelenekleri Bizans'ta gelişmeye başladı. 12.yy.ın sonunda Bizans'ın gücü zayıfladığından şehirdeki Grek ahali, İtalyan ahaliyi tehdit etmeye başladı. Grekler Venedikli tüccarları tutuklattılar. İstanbul'da bir pogrom (genç erkek kıyımı) yapıldı. Çok sayıda İtalyan genç katledildi. İstanbul sakinlerinin bunlara karşı öfkeleri bir türlü bitmiyordu. Nihayet 1203 yılında felaket geldi. Bir haçlı donanması şehri zaptetti. Bir ara yabancı bir grup şehri bunların elinden alırsa da şehir tekrar haçlıların eline geçti. Latinler Anadolu'da birkaç yerde tutunurlar. Trabzonda Rum Pontus İmparatorluğunu kurdular. Bu haçlının latin imparatorluğu idi. Ancak bu latin haçlılar Anadolu'nun her tarafını ele geçiremediler. Haçlılar arasındaki bazı seyyahların aktardığına göre bu sıralarda İstanbul Batıya nazaran çok zengindir.
    Haçlılar Bizans sarayında Sudanlı zenci bir kral ile karşılaşırlar. Bu zenci kral başında haç taşımaktadır, hıristiyandır. 1261 yılında Bizanslılar İstanbulu yeniden alınca şehre Cenevizliler yerleşti. 1350 yılından sonra Cenevizliler Bizans'tan bağımsız bir koloni kurdular. İstanbul özellikle Karadeniz transit ticareti için önemli bir merkezdi. Bilhassa tahıl ticareti Haliç'in kuzeyine kaymıştır. Bu sırada İstanbula çok seyyah gelir. Bunlardan İspanyol asıllı biri 1403 yılında Timurlenk'in sarayını ziyaretten dönerken İstanbul'a uğrar. Şehirde çok sayıda kilise ve manastırın bulunduğunu ancak bunların harap olduklarını yazar. Rusyadan gelen hacılar da vardır. Bu döneme ait çok efsane vardır. Bir Rus gezgin şöyle yazmaktadır : Bir rehber olmadan şehir içinde gezmek imkansızdır. İstanbul'a girmek bir büyük ormandan geçmek gibidir. Rehberiniz yoksa hiçbir azizi öpmek imkanı bulamayabilirsiniz diye yazar.Çok sayıda seyyah, İstanbul sakinlerinin (yerli nüfusun) batılılara karşı nefretinden bahseder. Bir tanesi ; Latinlerin onbin kere söz verseler de onlarla barış yapılamaz demektedir. Bu dönemde Frenklere ait bir kemik yığınından bahsedilmektedir. Bu yerli ahali ile yabancılar arasındaki güvensizliğe dair bir söylentidir. Bir Alman seyyah 1396 daki haçlı seferinde esir düşer. Kitabında İstanbulun manzarası ve Ayasofya hakkında birkaç bilgi verir. Çünkü esareti esnasında patrik onun şehirde dolaşmasını yasaklamıştır.
    1399-1402 yılları arasında Bizans Osmanlılar tarafından ablubakaya alındı. 1402 deki Timurun Osmanlı ordusunu yenmesiyle şehir50 yıllık bir ömür daha kazandı. 1452 yılına gelince Ayasofyada latinlerle greklerin uzun ayinleri vardır. Sultan Mehmet şehri ölümcül bir muhasaraya almıştı. Şehri savunanların çoğu Venedikliydi. Aralarında bir de Osmanlı prensi vardı. 29 Mayıs 1453 sabahı şehir ele geçti. Teslim olmadığı için yağmalandı. İmparator öldürüldü. Bazı komutanlar Osmanlı ordusu tarafından idam edildi. Fatih Sultan Mehmet tamamen boşalmış şehri sadece Türklerle savunmanın zor olduğunu biliyordu. Buranın yerli ahalisini sürmedi. Diğer zaptettiği yerlerde olduğu gibi Moralı, Ortodoks yunanlı v.b. ahaliyi burada yerleştirdi. İstanbul renkli bir şehir haline geldi. 
    19. yy. dan sonra ise şehrin çok kültürlü çehresi yavaş yavaş geriledi.           
    
    16. YÜZYILDA İSTANBULUN NÜFUSU :
     16.yüzyıl İstanbulun nüfusunu bilmiyoruz diyebilirdik.İstanbul Ansiklopedisinde yazılanlar yanlıştır. Köylerin nüfusunu bilmemize rağmen Kahire, İstanbul v.b. büyük şehirlerin nüfuslarını bilmiyoruz. Bilsek de vergi belgeleri sayesinde az şey biliyoruz. Bu durumda bildiğimiz nedir? İstanbulun bir kısım nüfusunu biliyoruz. Müslüman olmayan nüfus cizye ödediğinden bunu çıkarabiliyoruz. İstanbulda günlük harcanan buğday miktarı ve ev sayısına dayanarak bazı nüfus tahminlerinde bulunabiliyoruz. İstanbulun fethinden başlayarak 16. yy sonuna kadar nüfusu gelişme göstermiştir.
    İstanbulun nüfusunu 1453 den itibaren sıfırdan mı başlatmak gerekir ? Önümüzde böyle bir sorun var. Bizans İstanbulunun son dönemi nüfusunun 30-40 bin olduğu söyleniyor. İstanbul zorla fethedilmiştir. Kentin insanlarının köle durumuna düşürülmesi var. Tahrir defterleri var. İstanbul civarında Bakırköy, Maçka civarı, Beşiktaş, Silivriyi kapsayan 180 köyün tahrir defterleri var. Buraların nüfusu başka yerlerden getirilip buralara yerleştirilmiştir. 1540-1545 tarihleri arasında cizye veren cemaate ait defterlerdir. Cemaati Rumiyan, Cemaati Ermeniyan, Cemaati Yahudiyan. Bunların içinde yahudiler yerli cemaat olarak kabul ediliyor. Diğer gruplar için yerlilik bahis konusu değildir. Ortodoks rumlar ve Cemaati ermeniyan için ise böyle bir yerlilikten bahsedilmiyor. 1453 yılına yakın bir belge daha var. 1455 yılında yapılan bir tahrir defteri. Bunu Dursun Beğ'in Tarihi'nden biliyoruz.Bu belge yayınlanmamıştır. Orijinali nerededir bilmiyoruz. Osmanlılar ev ev sayım yapmışlardır. Zaten Osmanlı bir yeri fethedince bir sayım yapıp Tahrir Defteri'ni tutuyor. 1453 den 1460 yıllarına kadar bir geçiş dönemi var. Osmanlının başkentinin İstanbul olması hemen kararlaştırılmıyor. Anadolu veya Balkanlarda Osmanlı ve Selçuklu,  Bizans kentlerini fethedince hemen bir Ulu Cami yapılır.Bursa, Edirne, Tokat, Afyon v.b. şehirlerde kalenin dışında hep bir ulu cami geliştirilmiştir. Ayasofya ise yüzyılların beklentisi ile camiye çevrilir.
    İlk saray yani eski saray Bayezıt'ta. Şimdiki Tahtakalenin altında bir çarşı oluşturulur. 1461 den başlayarak Fatih, Havariun Kilisesi'ni Patrik Genedius'a verir. İstanbula ilk iskan Fatih'ten  10 yıl sonra 1461-1462 yılları arasında başlar. Saray Topkapı'ya geçer. Eski Saray'ın yeri Fatih Cami için açılır. 1453-1454 yıllarında İstanbul'un başkent yapılma düşüncesi henüz kesin değildi. Eyüp Ensari'nin mezarı bulunup 1458 de camisi yapılır. Yerasimos'un Konstantiniye ve Ayasofya Efsaneleri adlı eserinde bunlar anlatılır. Toklu Dede Mescidi yanında ikili bir sur var. Esas Eyüp Ensari'nin mezarının orada olduğu sanılıyordu. İstanbul'un başkent yapılması ile ilgili tereddütün nedenleri çoktur. En önemli iki nokta var. 1- İdari nedenler : Fatih, devlet idaresini kapıkulları üzerine dayandırır. Daha önceki dönemlerde ise devlet idaresi din adamları üzerine dayanıyordu. İlk Osmanlı müftüleri ki bunlar daha sonra şeyhülislam adını almışlardır. Önce Edirne'de bulunuyorlardı. İlk hadis külliyelerinde "İstanbul'un alınması ile kıyamet kopacaktır" deniliyor. Bu hıristiyan geleneğinde de vardır. Bu durumda Bizans üzerinde başka bir imparatorluk kurmak çok şaşırtıcı bir olaydır. İstanbulun alınmasıyla gerçek Osmanlı dönemi başlamıştır. 
    1458 den başlayarak İstanbulun yeniden iskanı yapılacaktır. En önemli yöntem sürgün dediğimiz yöntem. Fethedilen yerlerden bazı gruplar getirilerek İstanbul'a yerleştirilecek. Özellikle müslüman gruplar getirilerek yerleştirilmiş olabilir. Müslümanlara çağrı yapılır. Yeni Foça, Trabzon, Mora, Midilli, Argos, Kırım'da Kefe alınınca gayri müslimler İstanbula getirilirler. Karaman Beyliği mağlup edilince buranın halkı getirilir. Gelenler arasında gayri müslimler de vardır. 1455 de Sırbistandan bazı yerler fethedilir. Ancak ora halkı hemen getirilmez. Bir karar aşamasından sonra bura halkları İstanbula getirilir. Kentte yerleşmek için çağrı yapılan 2. Bayezıt zamanında Neşri Tarihi'nde bazı kayıtlar vardır. Fatih İstanbulu alınca kendisine mülk yapar. Yerleşenlerden kira alır. Bir ara bundan vazgeçilir ancak Rum Mehmet Paşa zamanında tekrar kira alma işine başlanır. Fatih'in elinde kendi malı olan yerler iki büyük vakfa verilmiştir. Ayasofya Vakfı ve Fatih Vakfı. Eminönü Cibali arası, Galata, Sarçhane v.b. önemli merkezi, gelir getiren yerler bu vakıflara mal edilmiştir. Bazı kişilere de Fatih bu topraklardan bağışlamıştır. Mülk olarak verip mahalleler kurdurulmuştur.  
    16. yy ortalarında sur içinde 220 mahalle var. Sayı 20.yy başına kadar değişmez. Mahalle mescit ve cami ile belirlenir. Fetih dönemi bittikten sonra 1880 li yıllarda bu mahalle düzeni yerleşmiştir. Camilerin kurucularını ve bu kişilerin fonksiyonlarını incelediğimizde, bir harita üzerine bunları işaretlersek karşımıza belli bir şema çıkar. Bunlar gelişigüzel yerleşmemiştir. Ulemanın kurduğu mahalleler dolaysiyle camiler Zeyrek civarında, askerlerin kurduğu camiler Marmara kıyısında v.b. Demek ki belli mesleklere belli yerlerde yerleşme müsadesi verilmiştir. Sonunda belli coğrafya ortaya çıkar.
    Konuşmanın başında İstanbulun o dönemki nüfusunu bilmiyorduk demiştim. 1478 de Topkapı arşivinde İstanbul ve Galata için Latin, Çingene, Rum v.b.toplam olarak 50 bin kişilik bir nüfus verilir. Bunu %40 ı gayri müslimdir. Nüfus kişi olarak değil hane olarak verilmiştir. Vergi verebilecek durumda olan yetişkinerkekler verilmiştir. Bu hane adedi 5 ile çarpılarak nüfus hesap ediliyordu. Bu yanlıştı. 180 köy halkına ait, kadın ve çocuk nüfusunu bildiren 13.400 sayısı var.Hatta çocukların yaşı bile belirtilmiş. O dönemde aile başı nüfus 3.1 veya3.2 dir. Demek ki hane sayısını kabaca 3 ile çarpmak gerekiyor. Tek kişilik dul ve bekar yaşayanları da hesaba katarsak, hanelerin ortalaması 3 dür, 5 değildir. Bu elimizdeki tek nüfus sayımının 1478 tarihli olması tesadüf değildir. İstanbulun iskanı politikasının sonucudur. Bu tarihten sonra sürgün yapılmamıştır. 2.Bayezıt Kirya ve Akkirman kalelerini zaptedince (bu kaleler Karadeniz kıyısındadır) buralardan gayri müslimleri İstanbula getirir. Bunlar ayrıca sayı oarak belirtilir. 1478 yılında genel iskan politikası bitmiş sayılıyor. Ondan sonraki yıllar eklemeler yapılır. 20 bin gayri müslüm, 30 bin müslüman, toplam 50 bin nüfus bu şekilde oluşmuştur. İspanya ve Portekizden yahudi göçü de bu devirde olmuştur. İstanbul civarındaki Avrupa tarafı köylerine 1498 yılında Silivri, Çatalca, Vize'yeküçük bir kısım sürgünle, diğerleri de savaş esirleri, köle olarak, ortakçı kullar (ürünlerinin yarısını padişaha verirlerdi) yerleştirilmiştir. 180 köyden 115 adedi hıristiyan köyüdür. % de 20 si Rumca, %40 ı Slavca veya Arnavutça, %20 si de sanki dünyanın her yerinden gelmiş insanlardır. İtalyan, Hırvat v.b.

    62 köy müslümandır. Büyük çoğunluk Akçakoyunlu cemaatidir. Üç adet de Kürt köyü vardır. Toplamı 14.500 kişidir. Beşiktaş ve Maçka'ya kadar uzanır. Ayamama civarı, Hasköy, Alibeyköy, Bakırköy v.b. 15.yy da durum bu. 16.yy için İstanbul içi müslüman nüfusa ait belge yok. Bu sayı az çok aynı. İspanya, Portekiz, İtalyan nüfusunda bir artış var. Rum nüfusunda ise bilemediğimiz nedenlerle bir azalış vardır. Sur içi İstanbul olarak elimizdeVakıf Tahrir Defterleri var. Vakıf evlerin sayısı 4 bini geçiyor. Her vakıf evin komşuları veriliyor. Örneğin; bir tarafta Hüsamettin Beğ'in mülkü, bir tarafta sokak v.b. yazılıdır.Yüzde kaç vakıf, yüzde kaç ev. Vakıf evlerin sayısı sur içi 30 bin kadardır.30 bin ev olduğuna göre kabaca 100 bin nüfus eder. Galata, Eyüp nüfusunu, saraydakileri, askerleri ve köleleri de buna ilave etmek lazım.16.yy da köle olayı İstanbulda çok önemli. Gayri müslüm nüfusun sayısı 20 bin, müslüman nüfus ise 80 bin vardı.Bu doğal artış farkı değil.65 müslüman köy, 115 gayri müslüm köy vardı. Bu durum müslümanların doğurganlığından dolayı olamaz.Dışardan sistemli bir göç de yok. Kırlardan kentlere de gelinemiyordu. Çünkü reaya toprağa bağlı idi. Ancak bir kentten diğer bir kente gidilebiliyordu. Bu konu ile ilgili bir rivayet var. Mimar Sinan'a Rüstem Paşa "İstanbula su getirme, fazla nüfus akını olur" demiştir. Bu durumda kölelerin müslümanlaşması olabilir. Buna ait doğrudan bilgi yok.Bu dönemde kölelerin serbestleşmesi olayı var. Vakıf kurucularını, cami imamlarını v.b. isimleri toplarsak bunların %51 inin "bin Abdullah " ismi ile anıldığını görüyoruz.Bunlar müslüman kökenli değildir. Bunlar nerden geliyor?Vakıf defterlerinde kölelerin çokluğu göze çarpmaktadır.Bu vakıf belgelerindeki köle sayısı fazlalağının özel bir nedeni var. 3 bin kadar vakıf var. Orta halli kişilerin kurduğu vakıflar. Ölünce köle ve cariyelere mülk bırakılmıyordu. Vakıf yolu ile köle ve cariyelere mülk bırakılabiliyor. 1546 tarihli bir belgede "evimi, dükkanımı çocuklarıma ve çocuklarımın çocuklarına bırakıyorum, nesil tükendikten sonra cariyelerime ve kölelerime bırakıyorum" diye yazmaktadır. Aileler köle ve cariyeler ile ürüyor. O döneme ait hiçbir belge yok. Ancak bu şekilde bir imaj var. Bir şey daha ekleyelim. Orta halli gruplarda kölelerin çokluğu dikkati çekiyor. 2-3-4-5-6 tane kölesi olanlar var. Ekonomik olarak bu köleler üretimde çlışmıyor. Savaşlar nedeniyle köle fiyatları düşük. Köleler 14-15 yaşlarında alındığından yaşama şansları daha büyük. Çocukluktaki ölüm tehlikesini attattıktan sonra köle alınıyorlar. Çok farklı bir husus. Müslüman grubun nüfusunun artması hususu. 1540-1545 yıllarına ait iki adet cizye defteri var. Bu defterde gayri müslüm nüfus üçe ayrılmış : 1-Önce Cemaati Rumiyan. İsimleri hepsinin Rum.Bir tek İvan diye bir rus, bir veya iki tane de slav ismi var. 2-Cemaati Yahudiyan.İsimleri hep yahudice.3-Cemaati Ermeniyan. İsimleri %90 Ermenice. Bunlara Karyağdı v.b. isimler verilmiş. Çok daha önceki durumları bildiren öztürkçe isimler. Bu defterleri düzenleyenler bunları üç gruba ayırmışlar.Yahudiler, Ortodokslar. Üçüncü grup olan cemaati ermeniyana Doğu Hıristiyanlarını dahil etmişlerdir. Süryaniler, Nasturiler, Keldaniler, Asuriler v.b.
    Bu grupların içerisinde Bursa, ve Trabzondan gelenlere ermenice isimler yazılmış, diğer yerlerden gelenlere türkçe isimler yazılmıştır. Doğu Hıristiyanları süryaniler, nasturiler, asuriler  İstanbula gelince ermeni kilisesine bağlanmışlardır. Şimdi en önemli kısım olan sonuca geliyorum. İstanbul nüfusu nicel olarak 100 bin, istatistikçiler tüketilen buğday hesabında 150 bine çıkarıyor. Köle ve saray halkını da eklersek 150 bin doğrudur. Halbuki 400 bin veya 500 bin deniyordu. Gerçek nüfus ise 150 bin. Dinsel ayrımla etnik ayrım üst üste düşmüyor. Bu çok önemli. 1580 ve 1590 yıllarında Celali isyanları ve Balkan göçleri ile 16, 17 ve 18. yy larda bu 500 bin-600 bin nüfus rakamı doğru olabilir.
 
  BU SİTE 71079 ziyaretçi (147963 klik) KİŞİ TARAFINDAN ZİYARET EDİLMİŞTİR  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol