rankend | Farklı Olmak Emek İster

   
  DARMA TARIHCESI
  Mustafa Kemal
 

         
     Yüzyılda dünyaya bir dahi gelir, o da Türklere kısmetmiş. W. Churcill.
    Prof.Dr.Metin Kale:
    Her şey İzmir'in işgaliyle daha doğrusu, Mondoros Mütarekesi'nin haksız ve adaletsiz uygulamaları ile başladı.Bu durumu Mustafa Kemal'den dinleyelim:"İzmir'in Yunan askerlerince işgali olayı, yakından temasta bulunduğum ulusun ve ordunun kalbini tasavvur edilemez ve anlatılamaz kertede kanatmıştır." Mustafa Kemal, Samsun'a hareketinden bir gün önce İstanbul'da 15 Mayıs 1919 günü, Ruşen Eşref'le otomobille Beyoğlu'nda giderlerken işgal askerlerini kastederek "Hele bir Anadolu'ya geçeyim, görürsünüz" diyordu.
    Osmanlı Devleti'nin temelleri yıkılmış, ömrü tamamlanmıştır.Ülke tamamen parçalanmış ve ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir ata yurdu kalmıştır. Devlet, padişah, halife ve hükümet artık bunların hiçbirinin anlamı kalmamıştır.
    Ortada sadece, halkın iradesine karşı gelen iç düşman ile ülkeyi bir baştan bir başa işgal etmiş olan dış düşmanlar vardır.Ciddi ve gerçek bir karar alma zamanı gelmiştir.Bu durumu kendisi şöyle ifade eder. " Bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da, ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak..."
    Mustafa Kemal'in, daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğü ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığı karar, bu karar olmuştur.Mustafa Kemal bu yolculuğa çıkarken yorgundu, hatta biraz da kızgındı, ama asla bezgin değildi. Bütün olumsuzluklara karşın Osmanlı Devleti'nin yıkıntısı altında "Türk ulusunun yok olmasını önlemeyi namus ve vicdan görevi" biliyordu.
    Ancak Vahdettin ve onun hükümetlerindeki egemen düşünce ise, "Mustafa Kemal'i İstanbul'dan uzaklaştırmak ve Anadolu dağlarına atıp orada çürütmektir". Bir taraftan işgal kuvvetleri komutanı Amiral Carlhorpe hükümete baskı yaparak Mustafa Kemal'in derhal geri çağrılmasını isteyip "Aksi halde vahim sonuçlar doğabilir" diye tehdit ederken bir taraftan da İstanbul hükümeti geri çağırıyordu.O ise, geri gelmesini isteyenlere, "Milli tezahüratı önlemek ve engellemek için nefsimde ve hiç kimsede kudret ve takat göremiyorum" diyerek karşı çıkıyordu.Daha Havza'da iken halka şunları söyler:"Hiçbir zaman umutsuz olmayacağız.Ülkeyi kurtaracağız. Bizi öldürmek değil, diri diri gömmek istiyorlar." İşte bu günlerde, 12 Haziranda Havza'dan Amasya'ya geldi ve burada Anadolu toprağında ilk defa halka bütün açıklığıyla şöyle seslendi: "Padişah ve hükümet, İtilaf Devletleri'nin elinde esirdir. Memleket elden gitmek üzeredir. Bu kötü vaziyete çare bulmak için sizlerle işbirliği yapmaya geldim." Mücadeleye bu düşünce ve ruhla başlayacaktır.
    Bu, esirliği reddeden taptaze bir ruhtur. Amasya'da girişimini kişisel olmaktan çıkarıp ulusa ve orduya maletmek düşüncesindedir.Burada mücadelenin esaslarını saptayarak ilgililere duyurmak amacıyla bir genelge hazırlamaya koyulmuştur.
    19 Mayıs 1919'un Türk devrim tarihi içinde yer alan önemli bir başlangıç noktası olduğunu,Anadolu'da Amasya'dan başlamak üzere İstanbul Hükümetine,saltanata ve yerleşik düzene karşı bir ihtilal hareketinin bu tarihten itibaren başlamakta olduğunu gençlere aktarmak gerekir.
    Genelgenin esasları: Ulusal Kurtuluş hareketinin gelişmesinde Amasya'nın önemli bir yeri vardır. Amasya'da Rauf Bey, Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa'yla bir araya gelerek Ulusal Kurtuluş (Milli Mücadele) tarihine Amasya Genelgesi adyla geçen ünlü 22 Haziran 1919 tarihli genelgeyi yayımlar. Ulusal Kurtuluş'un esasları ilk kez burada bir ilkeler belgesi haline getirilmiştir.Bu tarihi genelgenin başlıca esasları şunlardır: "Vatanın bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir.Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır. Milletin sesini dünyaya duyurmak ve kaderini tayin etmek için her türlü tesir ve denetimden uzak bir milli kongrenin toplanması şarttır.Bu kongre Anadolu'nun her bakımdan en emin yeri olan Sivas'ta süratle toplanmalıdır."
    Anadolu İhtilali'nin en önemli dönemeç noktasını oluşturan bu kararla artık Anadolu İhtilali'nin başladığı dile getirilmek istenmiştir. Aynı zamanda yine bu kararlarla Mustafa Kemal'in siyasal önderliği ve karizmatik liderliği de başlamıştır.
    Bu anlayışla Erzurum'a gelen Mustafa Kemal 8 Temmuz günü, ulusun bağrında bir birey olarak çalışmak üzere çok sevdiği askerlikten ve müfettişlik görevinden istifa eder. İstifaye rağmen mücadelenin lideri yine odur.Çünkü onun liderliği rekabete açık olmayan, tartışmasız ve doğal bir liderliktir. 
    Toplanan Erzurum Kongresi'nden ulusal egemenlik ilkesini benimseyen bir karar çıkarır. Bu ilke kararı, ulusal güçleri etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak biçiminde dile getiriliyordu.Bu karar, Ulusal Kurtuluş'un bundan sonraki bütün aşamalarında kılavuzluk edecektir.
    Mustafa Kemal bununla da kalmayıp bu kongreyi yerel ve sınırlı olmaktan çıkarıp ülke çapında, yurdun ve ulusun kurtuluşu yönünde yaşamsal kararlar alacak büyük bir ulusal olaya dönüştürmeyi başaracaktır.
    Daha sonra Sivas'ta, tarihe Türk Rönesansı ve Kurtuluş Kongresi olarak geçecek olan kongreyi toplar, genel ve ulusal nitenikteki bu kongrede, yurdun bütünlüğünü ve ulusun birliğini kurtarmak için ulusun iradesini egemen kılmak kararı alınır. Sivas Kongresi Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni ve onun yürütme organı olan Heyet-i Temsiliye'yi doğurur. Heyet-i Temsiliye dönemi ise bir nevi öncü devlet dönemi olmuştur.
    Gençliği, genç subaylığı ve büyük savaş yıllarından beri zihninde oluşturduğu büyük idealini, Samsun ve Amasya'dan başlayıp, Ankara'da en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti ile noktalayan ve bütün yönleriyle aklı esaretten, bağnazlıktan ve dogmalardan kurtarıp, hayatın adeta kılavuzu yaparak Türk Aydınlanmasını yaratan Mustafa Kemal, bu mücadelesini, bütün tarihi boyunca bağımsızlık ve özgürlüğe sembol olmuş Türk ulusuyla beraber bir Anadolu kilimi dokur gibi dokuyarak gerçekleştirmiştir.
    Özet: Amasya Kararları Mustafa Kemal'in ve halkın bir şahlanma kararıdır. Padişah ve hükümetinin tutumunun tersine ulusu, Millet Meclisi yoluyla kaderine sahip kılmayı öngören ve Cumhuriyetin kuruluşuna kadar varacak bir karardır. Böylece kongreler ve Millet Meclisi yöntemi yolu açılmıştır. Buna karar verenler ve katılanlar, sözü, ulusun kendisine bırakmak yolunu seçmiş askerlerdir.
    .....
     Amasya'nın Kurtuluş Savaşı'nda özel bir yeri vardır. 
      Milli Mücadelenin temeli Amasya'da atılmıştır. Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919 da Samsun'a ayak bastıktan sonra 12 Haziran 1919 günü gelmiştir. Atatürk Kurtuluş Şavaşı'nın hazırlıklarını bu kentte yürütmüş, bütün ulusu bağımsızlık savaşına çağıran bildirgeyi (Amasya Tamimi) de buradan duyurmuştur. O günkü şartlarda emin bir yer olan ve halkı tarafından büyük bir coşku ile karşılandığı şehirde, İstiklal Mücadelesinin planları hazırlanmış, Erzurum ve Sivas kongrelerinin toplanmasına burada karar verilmiştir. 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresinde çekilmiş bir fotoğraf mevcuttur. Bu fotoğrafı Yurt Ansiklopedisi'nin 11. cildinin 8234. sayfasında görebiliriz. 28 kişilik bu fotoğrafta ön sırada ortada bacak bacak üstüne atıp oturan Atatürk'ün, hemen arka sağ tarafında, beyaz sakallı, beyaz gömlekli ve başı fesli şahıs, Yerkozlu köyünden Hacı Ömer Efendidir. Yani Darmalı, Davut dedemin kızı, aynı zamanda Kaya Efendi Dedemin kızkardeşi Ayşe Hatun'un kocasıdır. 
    22 Haziran 1919 da yayınlanan "Amasya Tamimi" ile milletin istiklalini yine milletin azim ve kararının kurtaracağı Amasya'da ilan edilmiştir. Cumhuriyetimizin kuruluşunda ilk önemli adım olmak şerefine Amasya erişmiştir.
    Ulu Önder Atatürk, Amasya'ya beş kez gelmişlerdir : 
    1- İlk gelişleri son derece önemlidir.19 Mayıs 1919 Samsun'a çıkan Atatürk, bilahare Havza'ya geçmiştir. Amasyalıların davetine uyarak 12 Haziran günü Amasyaya geçmiş, 26 Hazirana kadar çalışmalarını burada yürütmüştür. Amasya halkından gördüğü yakın ilgi ve destekten kuvvet almış, Anadoluda başlatılacak olan Milli Mücadelenin başarılı olacağına kanaat getirmiş, ilk kez halkın huzurunda konuşmalar yapmış, 22 Haziran 1919 günü "Amasya Tamimi"ni yayınlamıştır.
     Amasya Tamimi'nin önemli maddeleri:
    1-Vatanın tamamı,milletin istikbali tehlikededir.
    2-Hükümet, taşıdığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi mağdur etmektedir.
    3-Milletin geleceğini, yine milletin azim ve kararı kurtaracakır.
    4-Milletin acısını azaltmak için heyeti milliyenin kurulması elzemdir.
    5-Anadolu'nun  en emin mahalli olup,Sivas'ta milli bir kongrenin çabucak toplanması ihtiyacı doğmuştur.
    6-Bunun için tekmil vilayetlerin her birinden milletin güvenini kazanmış üç üyenin acele olarak yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir.
    7-Her ihtimale karşı, keyfiyetin bir milli sır halinde tutulması ve üyelerin lüzum görülen mahallerde seyahatlerinin gizlilik içinde yapılması gerekmektedir.
    8-Doğu vilayetleri namına 10 Temmuz'da Erzurum'da bir kongre toplanacaktır. Mezkur tarihe kadar Doğu vilayetleri üyeleri de Sivas'a gelmiş olacaktır.Erzurum Kongresi'nin üyeleri de Sivas genel toplantısına dahil olmak üzere hareket edecektir.
    Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi olarak nitelendirilen 21-22 Haziran 1919'da yayımlanan Amasya Tamimi'nin 2008 yılında 89.yıldönümünü kutluyoruz.
    Maddelerden biri "özgürlük, bağımsızlık ve ulusal egemenlik"tir. Amasya Tamimi'nin isimsiz kahramanlarından biri de telgraf memuru Abdurrahman Rahmi Erden'dir. O, daha bir Osmanlı memuru iken Mustafa Kemal'in ulusal kurtuluş hareketinin önemini kavramış ve Mustafa Kemal'in sadık bir yandaşı olmuş ve Amasya Tamimi'nin gerek Osmanlı Sarayı'na ulaştırılmasında ve gerekse dünyaya duyurulmasında önemli sorumluluklar üstlenmiştir.Mustafa Kemal'i Amasya'ya gelişinde karşıladıkları için işten atılanlar arasında yer alan Erden, o günleri şöyle anlatıyor: "Suçumuz ne idi. Mesleki bir kusurumuz yoktu, vazifemizi azami bir titizlikle yerine getiriyorduk. Sonrasında Mustafa Kemal "Onlar kovdu ise ben de yerinizde bırakıyorum. Vazifenize devam edin" dedi. Mustafa Kemal Paşa'nın karşılanışını akşam eşime anlatırken onunla on beş gün beraber olabileceğimi hayal bile edemezdim."
    Amasya Tamimi'ni ve telgraf memuru Abdurrahman Rahmi erden'i, oğlu gazeteci-yazar Turgut Fethi anlatıyor: -Amasya Tamimi'nde Abdurrahman Rahmi Erden'in sorumluluğu nedir? T.Fethi- Mustafa Kemal, 12 Haziran 1919 tariihinde Amasya'ya geliyor. Babam Abdurrahman Rahmi Erden, o günlerde Amasya Postanesi'nde telgraf memuru. Mustafa Kemal, Saraydüzü Kışlası'nda çalışmalarına başlıyor. Ama yazısı düzgün bir telgraf memuruna da ihtiyacı var. Mustafa Kemal, emir subayı Hayati Bey'i posta müdürüne gönderiyor. Posta müdürü Mehmet Ali Bey, babamı öneriyor. Müdür, babamı önerirken şöyle de diyor: "Ayrıca dedesi Osmanlı paşasıdır." Ertesi gün babam, Saraydüzü Kışlası'na, Mustafa Kemal'in yanına gidiyor.
    -Babanız telgraf makinesinin başına geçtiğinde ne yapıyor?
    -T.Fethi, Mustafa Kemal Paşa'nın Dersaadet'le (İstanbul), sadaretle (sarayla) olan şifreli ve şifresiz bütün haberlerini babam yazıyor.Bu arada Amasya Tamimi'nin bütün maddeleri de memlekete ve dünyaya geçiliyor. Mustafa Kemal, Amasya'da kaldığı sürece, tüm haberleşmeleri yapan telgraf memuru babamdır.
    2- 18 Ekim 1919 günü : İstanbul Hükümeti Anadoluda
başlatılan Milli Mücadeleyi ve Mustafa Kemal Paşa'yı bir güç olarak kabul edip, görüşme isteğinde bulunduğunda Atatürk, İstanbul Heyeti'ni Amasya'da kabul etmiştir. Salih Paşa'nın başkanlık ettiği İstanbul Hükümeti Heyeti ile Atatürk ve arkadaşları arasında 21 Ekim 1919 tarihli "Amasya Protokolü" imzalanmıştır. 
    3-  24 Eylül 1924 : Eşi Latife hanımla birlikte Amasya'yı ziyaret etmiştir. Bu gelişlerinde, biri Suluova tarafından Amasya'ya girişteki Kulis Tepe'de, diğeri de Belediye binasında olmak üzere iki konuşma yapmıştır. İlk konuşmada :
    "Muhterem Amasyalılar"
    Güzel ve sevimli memleketimizi birinci defa olarak beş sene evvel yaşadığımız kara, felaketli bir günde ziyaret etmiştim. Bu acı günleri hatırlatırken o zaman azim ve sebat tavsiye ettiğimi de der hatır buyurursanız teşekkür eder, bütün vatandaşlarım gibi Amasyalılar da bu tavsiyemi hüsnü kabul etmekte hiç tereddüt etmemiştir. Bugün bütün felaketlerden sonra yeni mesaimizde muvaffakiyet ve tereddüt yolunda emniyette yürüyebilmek için aynı tavsiyeyi tekrar edeceğim. Cumhuriyet bayrağı altında vahdet, azim ve gayret en esaslı düsturumuz olmalıdır. Gösterilen hüsn-ü kabulden dolayı cümlenize teşekkür ederim" demiştir.
   Amasya Belediyesince verilen şölende ise şu konuşmayı yapmıştır : (İsmail Anapa'nın günümüzün diliyle bu konuşma)
    
    Saygıdeğer Baylar,
    Benim için, yurt için, devrimiz için çok önemli günler geçirdiğimiz bir kentte bulunuyorum. Bu kentin saygıdeğer halkı gecenin karanlığına rağmen beni uzaklardan çok parlak, çok sıcak içten sevgi gösterileriyle karşıladılar bu dakikada halkın değerli temsilcileriyle bir sofrada bulunuyorum. Tüm bunlara ait duygularım, düşüncelerim o kadar coşku halindedir ki, bunları açıklamak ve anlatmak için insan lisanını yetersiz görüyorum. Benim bu dakikada tüm duygularımı en açık bir biçimde kendi yüreklerinizde, kendi vicdanınızda okuyabilirsiniz. Yalnız Amasya'da geçirdiğim günlere ait iki anıyı canlandırmadan geçemeyeceğim. Biri halen müftünüz bulunan Kamil Efendi Hazretlerine aittir.
    Baylar, bundan beş yıl önce buraya geldiğim zaman bu kent halkı da tüm ulus gibi gerçek durumu anlamamışlardı. Fikirlerde karışıklık vardı.
Kafalar bayağı işlemez durumdaydı. Ben burada birçok kimselerle birlikte Kamil Efendi Hazretleriyle de görüştüm. Bir Camii şerifle gerçeği halka açıkladılar. Efendi Hazretleri halka dediler ki : "Ulusumuzun onuru, itibarı, özgürlüğü, yıkımdan kurtulmak gerekirse yurdun son bir ferdinedeğin ölmeyi göze almak gerekir. Padişah olsun, Halife olsun, adı ve ünvanı ne olursa olsun hiçbir kişi ve makamın varlığının devamına neden kalmamıştır. Tek kurtuluş çaresi halkın doğrudan doğruya egemenliğini eline alması ve istemini kullanmasıdır. "İşte Efendi Hazretlerinin doğru yolu gösteren konuşmasından sonra herkes çalışmaya başladı. Bu vesileyle Müftü Kamil Efendi Hazretlerini takdirle anıyorum. Ve genç Cumhuriyetimiz bu gibi bilginlerle övünç duyar. 
    İkinci anım şudur : 
    Biliyorsunuz ki Türk Devleti Türk Cumhuriyeti yeni temelleri üzerinde yükselir yükselmez, yüzyıllardır büyük atalarımızın sırtlarına yüklenerek çeşitli devletler, çeşitli hükümetler meydana getirenler hiçbir zaman ulusun varlığını tanımamış, ona saygı duymamıştır. 
    Maddi manevi tüm varlığı her şey kendi makam ve çıkarlarından ibarettir. Kendi yerleri, kendi çıkarları için ulusu, yurdu feda etmekte asla duraksamazlardı. Çok vesileler, özellikle en son olaylar kanıtlamıştır. 
    Baylar ulusun varlığını tanımayı düşkünlük sayanlar kendilerinin Tanrının gölgesi olduğunu savunmak aymazlığında, cüretinde, düzmeciliğinde bulunanlar, en sonunda kutsal varlığı ilk kez bu kentte saygı duymak zorunda bırakılmıştı. Bu noktayı açıklamak için biriki kelime ekleyelim. Hepiniz hatırlarsınız ki, Sivas Kongresi'nden sonra temsilciler kurulu, Ulusun istemini ulus adına kullanmak için kurulmuştu. Ben o kurulun başkanı idim. Az önce açıkladığım makam sahiplerinin bir elçisi, ulus temsilcileri ile karşı karşıya gelmeyi kabul ederek, İstanbul'dan buraya gelmişlerdir. Ben ulusun varlığına, saygı istemine uymak koşulunu temel olarak alan bir anlaşmayı o elçiye burada imza ettirmiştim. İşte bu nedenle Amasya İnkılap ve Cumhuriyet tarihinde daima önemini koruyacak bir yer kazanmıştır. 
    Baylar 5 yıl sonra Amasya'da geçirmekte olduğum bu dakikaların bence çok değerli olduğuna değinmekle yetineceğim. 
    4- 18 Eylül 1928 : Dördüncü gelişlerinde ancak iki saat kalabilmiş bu arada harf inkılabı konusunda yapılan çalışmaları denetlemiştir. 
    5- Kasım 1930 : Son gelişlerinde Ortaokula gitmiş ve derslere girmiştir.
    Atatürk'ün getirdiği çağdaş Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Ulusu uygarlığın havasına ve insanlık onuruna yeniden kavuşmuş, demokratik, laik, sosyal ve hukuk öğelerini içeren çağdaş bir Cumhuriyet yurttaşı olmuştu. Atatürk ilke ve devrimleri, Türkiye'yi, İslam ülkeleri içinde tek uygar ülke yaptı.
    Amasya tarihi akış içerisinde sadece bir yerleşim yeri olarak değil her devirde önemli bir kültür merkezi olmuştur. Önemli mimari yapılar barındırmaktadır. Son yıllardaki beton yapılaşma ve modern mimariye karşı direnerek eski şehir dokusunu koruyabilen nadir illerden biridir. Kaleleri, köprüleri, camileri, medreseleri, şifa evleri, kervansarayı, taşhanı, kümbetleri, türbeleri ve sivil mimarlık örneği evleri ile açıkhava müzesi görünümündedir. 
    Şehrin adı Yunanca Ameseia'dan gelir. Hititlerin ve Frigyalıların egemenliği altında kalan Amasya M.Ö. 6.asırda Pers İmparatorluğu'na katılmıştır. M.Ö. IV. yüzyılda Büyük İskender tarafından ele geçirilmiştir. İskender İmparatorluğu parçalanınca bütün Karadeniz sahilleri gibi Amasya'da Pontus Devleti'nin egemenliğine geçmiş ve şehir başkent yapılmıştır. M.Ö. 47 yılında Roma kralı Sezar'ın Pontus kralı Farnak'ı Zile yakınlarında yaptıkları savaşta  yenmesiyle şehir Roma idaresine geçmiştir. Romalılar zamanında Amasya eyalet merkezi konumunu korumuştur. M.S. Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Amasya Doğu Roma'nın yani Bizans'ın payına düşmüştür. Sasanilerin yüzyıllar boyunca süren mücadelesine ve akınlarına rağmen Bizans burayı korumasını başarmıştır. VI.yüzyılda Bizans İmparatoru Jüstinyanus şehirdeki başlıca abideleri onarttırmıştır. 712 yılında Emeviler'in yönetimindeki müslüman Araplar şehri bir süre kuşatmışlarsa da ele geçirememişlerdir. Amasya Kutalmışoğlu I.Süleyman Şah'ın kumandasındaki Selçuklu Türkleri tarafından 1075 yılında fethedilmiştir. İhtimal burayı fetheden kumandan Damişmend Gazi'dir. Sultan II.Kılıçarslan Danişmendlilerden şehri alarak Anadolu Selçuklu hakimiyetine bağlamış, bu dönemde Amasya Anadolunun en büyük şehirlerinden ve kültür merkezlerinden biri haline getirilmiştir. 26 Haziran 1243 tarihindeki Kösedağı Savaşı'nda Selçuklular Moğollara yenilmiş, 2.Keyhüsrev'in müracaatı üzerine Sulh Antlaşması Amasya'da imzalanmıştır. 1246 yılı ile başlayan Moğol devrinde ilk Amasya valiliği Seyfettin Torumtay'a verilmiş ve böylece Selçuklu idaresi son bulmuştur. Cengiz Han'ın torunu Hülagu Han, İran'da İlhanlılar Devleti'ni kurmuştur. Bu devlet 1265 yılında Anadolu'yu işgal ederek İlhanlılara bağlanmıştır. İlhanlıların Amasya'daki hakimiyeti 1341 yılına kadar sürmüştür. 1341-1386 yılları arasında şehirde Uygur Türkleri'nden Eretna Beyliği'nin hakimiyeti görülür. 1386 yılında Şehzade Yıldırım Bayezıt, Amasya'yı Osmanlı hakimiyetine katmıştır.  
    Amasya Kalesi   : Şehrin savunmaya en uygun mevki olan Harşene Dağı üzerinde, Batılı tarihçilere göre Pontus Kralı Mithredates tarafından yaptırılmıştır. Tepe noktasında önemli kısımları özel kesme taşlarla, diğer tarafları ise moloz taşlarla inşa edilmiş surlar, doğu ve batı tarafından aşağıya doğru inmiş Yeşilırmak'ın kuzey kenarı boyunca uzanarak birleşmiştir. Orijinaline göre kale sekiz müdafaa kademesine sahiptir. İçinde eski stilde bir saray ve barut depoları kalıntıları, sarnıçlar bulunmaktadır. 
    Kralkaya Mezarları : Harşene Kalesi'nin eteklerinde düz bir duvar misali dikine uzanan oldukları için ilk bakışta dikkat çekenleridir. Çevreleri oyularak ana bloktan tamamekalker kayalarla oyulmuştur. Bunlar yapı itibariyle en büyükleri, mevki itibariyle de hakim bir yerde n ayrılmış ve yüzeyleri cilalanmıştır. Birbirlerine kaya üzerine oyulmuş merdivenlerle bağlanmışlardır. Sayı itibariyle, vadi içerisindeki kayalıklarda irili ufaklı 14 adettir. En iyi işlenmiş olanı Ziyaret Kasabası yolunun 1200 m. sindeki Aynalı Mağara'dır. Geçmişte iç kısmında var olan freskler ve cilalı yüzeyine istinaden bu adı almıştır. Amasyalı seyyah ve coğrafyacı Strabon ve Charles Texier'e göre bunlar Pontus krallarına atfen yapılmış mezar anıtlarıdır.  
    Ferhat Su Kanalı : Amasya'nın güneyindeki Ferhat Dağı arkasından başlayan, terazi sistemine göre kayalar oyularak yapılmış su yoludur. 18 km. boyunca bazı kesimlerde tünel geçişle uzanan su kanalı Bayezıd Paşa Mahallesi'nde son bulmaktadır.
    Yeşilırmak'ın iki yakasında kurulmuş olan kentin kuzeyinde ve güneyinde dik yamaçlı iki dağ yükselir. Kuzeydeki dağın "Ferhad ile Şirin" adlı halk öyküsünde,Ferhad'ın kente su getirmek için deldiği dağ olduğuna inanılır. Bu yüzden adı Ferhad Dağı'dır. 
    Ameseia Kalesi'nin bulunduğu tepenin yamaçlarındaki kaya mezarları Pontos Krallığı'ndan kalmadır. Bu devletin kralları 200 yıl boyunca başkentleri olan Amasya'da oturmuşlar ve öldüklerinde kayalara oyulan bu mezarlara gömülmüşlerdir. Kaleden aşağıdaki Yeşilırmağa ve kral mezarlarına kadar uzanan bir yeraltı yolu (merdivenli kaya tüneli) İ.Ö.3.YY.dan günümüze kadar ulaşmıştır. 
    Bimarhane (Akıl Hastanesi) : Mimari özelliklerinin yanısıra akıl hastalıklarının müzikle iyileştirildiği ilk hastane olarak ünlüdür.
    Çanakkale Savaşı'nda 57. Alay ve 27. Alay çarpışmıştır. 27.Alay'ın komutanı Halis Bey gençlerin yönetiminde kalan sağ kanadın direnebileceğinden kuşkuya düştü. Yardım için gelir. Takviye için 57.Alay'dan bir tabur geldi der.Çanakkale Savaşı'nın ölümsüz 57.Alayı ve tabi 27. Alayı da beyazperdeye taşınacakmış. 
    
   
 
  BU SİTE 71063 ziyaretçi (147906 klik) KİŞİ TARAFINDAN ZİYARET EDİLMİŞTİR  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol