rankend | Farklı Olmak Emek İster

   
  DARMA TARIHCESI
  Arkeolojik Kazılar
 

 

 


Arkeolojik Kazılar :
    Arkeoloji : En eski çağlardan beri insanoğlu,ilgisini çeken şeylere ve kendi geçmişine yakınlık duydu.Yüzyıllar boyunca kolleksiyonculukla arkeoloji sıkı ilişki içindeydi.Toplamanın yanısıra korumaya da önem veren bir arkeoloji anlayışı ise 19.yüzyılda ortaya çıktı.
    Günümüzün arkeolojisi insanı ve yaşadığı ortam içindeki faaliyetlerini anlamağa çalışmaktadır.   
Arkeoloji, eski dönemlerden kalan her türlü maddesel kültür kalıntısını toplar, sınıflar yani kataloglar ; bulunuş durum ve koşullarını da göz önünde tutarak sonuçlara varır. Bu yüzden arkeoloji öncelikle bir tanımlama ilmidir. Eski uygarlık kalıntılarını gruplar ve betimler. Bu nedenle arkeologlar birer kayıt memuruna da benzetilebilirler. Çünkü bir kazı tümüyle düzenli bir kayıtlama operasyonu olarak da nitelenebilir. Arkeolog kazarak gün ışığına çıkardığı her türlü maddesel kültür kalıntısını, ister büyük bir saray, isterse de küçük bir tunç iğne olsun her yönüyle kaydetmeye çalışır. O eserin maddesini, yapılış özelliklerini, bezemelerini tanımlar, ölçülerini alır, bulunduğu yeri ve bulunuş durumunu doğru olarak belirlemeye gayret eder. Arkeoloğun belgelerini toplarken tüm dikkatini kazı üzerinde odaklaştırması gerekir. Bitmez tükenmez tanımlama ve kayıt büyük bir sabır ve dikkat gerektirir. Bu nedenle de arkeoloji, atak, sabırsız yapıdaki kişilerin mesleği değildir. Arkeoloji tanımlama olduğu kadar da bir açıklama ve yorumlama bilimidir. Artık eser tipolojisi ve sınıflama eski önemini yitirmiş, bunların yerini ise bir sistem olarak kültürün, teknoloji, demografi, ticaret vb. alt sistemleriyle birlikte analizi almıştır. 
    Topraktaki kültür izlerini bir daha yerine koymayacak biçimde bozarak, hem de binlerce ya da yüzlerce yıldır belli bir ortama uygunluk sağlamış eseri toprak ya da su üstüne çıkararak yapılmaktadır. Bir arkeolojik merkezdeki kültür tabakalarının biçim ve sayıları, bunların oluşmasına neden olan tarihsel ve kültürel olaylarla ilgilidir. Yani bir toplumun yıllar içindebaşından geçen türlü olaylar bir bakıma bu tabakalara yansımıştır. 
    Bir ahşap eser uygun bir ortamda toprak ya da su altında binlerce yıl korunabilmekte fakat dikkatsiz ve de bilgisiz kişilerce hiçbir önlem alınmaksızın yerinden alınıp yeryüzü ortamına getirildiğinde birkaç saatten az bir zamanda tanınmayacak biçimde dağılıp bozulmaktadır. O halde açığa çıkarılan kalıntıları yalnızca kaydetmek de yeterli değildir. Arkeolog bunların korunması (konservasyonu) ve mümkünse eski durumlarına getirilmesi (restorasyonu) ile de ilgilenmek zorundadır. 
    Arkeologlar kazıyı, toprak altından ne çıkacağını merak ettikleri için gelişi güzel yapmazlar. Topraküstü kalıntı ve izleri iyi değerlendiren uzmanlar için yanılma şansı yok denecek kadar azdır. 
    İlk arkeolojik çalışmalarda, burada eserleri yapan insanların kimler olduğu, yapıldıkları dönem, buluntuların tanımlanması ve tarihlenmesi gibi önemli sorunlara hiç eğilinmemiş, yaklaşım yalnızca definecilik açısından olmuştur.
    1940-1950 li yıllarda, daha önceleri hiç görülmeyen yeni işbirliklerine gidilerek, arkeologlarla biyologlar, zoologlar, botanikçiler, kimyacılar, çevrebilimciler vb. değişik dallardaki uzmanlar bir araya gelerek yepyeni sonuçlara ulaşılmaya başlandı. Sözgelimi insanoğlunun çevresine giderek nasıl egemen olduğu, ilk evcilleştirme çalışmaları, beslenme, kan gruplarının saptanması gibi çok ilginç konularda önemli bilgiler elde edildi. 1949 yılında Amerikalı kimyacı Willard Libby'nin (1908-1980) radyokarbon yani karbon14 (C14) tarihleme yöntemini bulması arkeolojinin gelişmesine son derecede büyük etkilerde bulundu. Çünkü bu sayede arkeologları uzun ve zahmetli kültür karşılaştırmaları yapmaya zorlayan tarihleme etkinliği oldukça kolaylaşmıştı. Çağdaş arkeolojinin evrensel yaklaşımı, verilerin saptanması, değerlendirilmesi ve sonuçta da olayların yorumlanması doğrultusundadır. Günümüz arkeolojisi eserlerden değil, bunların ardındaki insandan kaynaklanmaktadır.Çağdaş yaklaşımda eserin kendisinden çok buluntu yeri, durumu, koşulları, özetle çevresi ile olan yapısal ilişkilerinden derlenecek bilgiler önem taşımaktadır. Türlü nedenlerle doğal çevresinden kopartılan ve böylelikle arkeolojik açıdan soyutlanan her hangi bir kanıt, bilimsel değerini hemen hemen yitirmekte ve sonuçta vitrinlerde sergilenen bir buluntu eşya olmaktan ileri gidememektedir.

    İsrailli bilim adamları, Kral Herod'un yazlık ikametgah olarak yaptırdığı Masada Kalesi kalıntılarında, 1963-1965 arasında yaptıkları arkeolojik kazılarda bulunan hurma çekirdeklerinden birinden fidan almayı başardılar. Yapılan analizlerde hurma çekirdeklerinin 2000 yıllık olduğu saptandı. 40 yıldır oda sıcaklığında tutulan bu çekirdeklerden beşini deney için almışlardı.

 
  BU SİTE 71217 ziyaretçi (148219 klik) KİŞİ TARAFINDAN ZİYARET EDİLMİŞTİR  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol