rankend | Farklı Olmak Emek İster

   
  DARMA TARIHCESI
  BALLICA'YA GİRİŞ
 

    Amasya İli, Taşova İlçesi Ballıca Köyü adını, 1963 yılından sonra Türkiye'deki Türkçe olmayan yer adlarının Türkçeleştirilmesi sonucu almıştır. Bu tarihten önce köyün adı Darma'dır. Taşova, 04.08.1944 tarihinde 4448 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile bağımsız bir ilçe olmuştur. İlçenin ilk Belediye Başkanı ve Kaymakam Vekili Hasan Aykan'dır. Tokat İline ulaşımın güç olması ve hizmetlerin gecikmesi sonucu 1953 yılında alınan Bakanlar Kurulu Kararı ile Taşova İlçesi Tokat İlinden ayrılarak Amasya İlinin sınırlarına dahil edilmiştir. 
    Darma ismi tarafımca Roma dilinde, Latince Therma adının Türkler tarafından söyleniş şeklidir. Yani galat-ı meşhurdur.Bir kopyası elimizde mevcut, Taşovalı Fazlı Kuru arkadaşımızdan temin ettiğim, 1530 yılı Kanuni döneminden kalma bir harita da görüleceği gibi Daruma olarak geçmektedir. Darma, daha önceki tarihlerde Daruma, Taruma ve Bilge Umar'ın Tarihsel Yer Adları kitabında ise Palalke diye geçmektedir. Palalke adındaki Pala eki çok dikkat çekicidir. Yöremiz bir zamanlar Pala Ülkesi diye adlandırılmaktadır. Taşova, Tokat İli, Erbaa İlçesi'ne bağlı bir köy idi. 1944 tarihinde Yemişenbükü köyü, Taşova adıyla bağımsız bir İlçe olmuştur. Bu tarihten itibaren de Darma köyü, Amasya İli, Taşova İlçesine bağlanmıştır. Taşova'nın ilçe olmasını, Taşova'ya bir seçim gezisi yapan İsmet İnönü'nün önünü kesen ve ona ayran ikram ederek İlçe sözü alan, o zaman ki Yemişenbükü Köyü muhtarı Koca Fatma'dan bahsetmeden geçmemek lazım. 1959 yılında Taşova Ortaokuluna başladığım yıllarda bu Koca Fatma'yı tanıma fırsatı bulmuştum. Hakikaten de kocaman iri yarı ve boylu poslu, uzun entari ile gezen bir kadın idi. O yıllarda Taşova'da ikamet eden, dedem Kaya Önder'in kız kardeşi Hanife Hatun'un da iyi arkadaşı idi. Zaten o yıllarda bizim oralarda gerçekten yiğit ve cesur, gözünü budaktan sakınmayan, Amazon kadınları gibi kadınlar vardı. Amazon kelimesi latincedir. Amazon usulü demek atlara, iki bacak aynı yana gelecek biçimde binmek demektir. Terzilikte kadınların ata binerken giydikleri, bir ceket ve özel olarak hazırlanmış bir etekten oluşan kıyafettir. Bu etek boyları 1925'e doğru kısaldı. Bunları buraya neden yazıyorum, çünkü bizim yöreler Amazon Bölgesi de ondan. Bugün Samsun, Terme İlçesi'nde Amazon festivali düzenlenmekte. Terme İlçesi bizim yöreye pek de uzak sayılmaz, zaten sülalelerin bir kısmı da bu yörelerden köyümüze gelip yerleştiklerini iddia etmektedir. Bakın yine Terma, veya Terme adı karşımıza çıktı. Tabi, Türkler bu baştaki t harfini d ye çevirdiler. Terma adı da zamanla Darma oldu. Bir an için siz de Anadolulu iseniz yani İstanbullu değilseniz bir düşünün böyle kelimeleri. Tatlı demeyiz datlu, tut demeyiz dut, Taşova demeyiz Daşova v.b.
    Amazon, ayrıca Güney Amerika'da bir nehirdir. Atlas Okyanusu'na dökülür. Hatta orada da bir Amazon bölgesi ve Amazon Ormanları vardır, balta girmemiş, bizim Boğalı ormanı gibi. Neden olmasın buraya bu ismi verenlerin bizim bölgeden gitmedikleri. Hani Amerika'daki Missisippi Nehri'ne Adana civarındaki Misis ırmağının adını verdiklerini bana Adana Müzesi'nde çalışırken, Amerika'dan gelen bir araştırmacının yazısında okumuştum. Biliyorsunuz Adana yakınında Misis diye çok önemli bir yerleşim yeri var. Hatta Misis Mozaik Müzesi bile var. 
     Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi'nde Amazoneion şehrinin Anadolu'nun kuzeyinde, Pontos bölgesinde yeri bilinemeyen bir kent olduğu yazılı. Bir de amazonit denen yeşil bir taş çeşidi varmış. Amazonius Mons, Doğu Karadeniz'de Pontos bölgesinde bir dağmış. Thermodon (Terme) çayının batısındaymış. 
    Amazonlar, İlkçağ'ın efsanevi kadın savaşçıları. Karadenizin kıyısında yaşadıkları sanılır. Amazonlarda erkek, soyun sürekliliğini sağlamaktan başka bir işe karışmazdı; erkek çocuklar öldürülürdü. Amazonlar, at üzerinde ve okla savaşırlardı. Bazılarına göre, ok atarken kolayca yay gerebilmeleri için kızlarının sağ memelerini yakarlardı. Herakles, yani Herkül, Bellorophontes ve Truva Savaşı efsanelerinin bize ulaştırdığı bilgilerden, Amazonlar'ın Akkalar'a karşı savaştıklarını öğreniyoruz. Amazonlar ile, bir dinsel törenle kendilerini sakatlayan dansöz savaşçıların yaşadığı sanılan Efes Artemision'u arasında da bir bağ vardır. 
    Amazonlar efsanesi, Yunan heykelcileri tarafından işlenmiştir. Bassae'deki Apollon tapınağı'nın frizi, Halikarnasos mozolesinin (anıt mezar) frizi, Berlin'deki yaralı amazon (Polykletos'un bir eserinin kopyası olduğu sanılmaktadır), Capitolum'daki Yaralı Amazon, Vatikan'daki Amazone Matte. Yunanlılar gibi giyinen Amazonlar'ın başlarında miğfer vardı, sağ omuzlarından dökülen hafif bir tunik giyerler, kol ve bacakları çıplaktır. Asya töresine göre giyindiklerinde, bedenleri boğazlarına kadar örtülüdür: Bacaklarında tozluk, bellerinde geniş kuşak, sırtlarında harmani, başlarında Frikya külahı vardır. Amazonlar'a Yunan seramiğinde de rastlanır (British Museum'da Eksakias'ın çömleği). Bu temadan esinlenen en ünlü tablo, Rubens'in Amazonların Savaşı adlı yapıtıdır (Münih Pinakothek'i). Bir de Güney Amerika'daki And Dağları'nda yetişen soğanlı bir bitki vardır amazonzambağı. Çok kokulu ve güzel çiçeklerinden dolayı süs bitkisi olarak yetiştirilir.       
   Gelelim Darma ve yakınındaki Darma Deresi, bugünkü adıyla Tatlıpınar köyüne. Tatlıpınarlılar, Taşkınçay'ın üstüne bir de kameriye inşa etmişler. Arapça kamer, ay demektir, dişi hali kameriye yani ay ışığı evi. Bazı dillerde kelimeler erkek,dişi ve nötr olarak ayrılır. Fransızca ve Almancada da böyledir. Demek ki bu diller aynı kökenden yani ari diller olmalıdır. Aryen, Hindistan'da bir bölgenin adı. Bu bölgeden dağılan kavimler aryen dil konuşur. Hititler de aryen bölgesinden çıkma ve aryen dili grubuna girer. 
    Tatlıpınar köyündeki Taşkınçay üzerinde bulunan bu kameriyede sevgililer birbirlerini seyrederken bir taraftan da Taşkınçay'ın berrak suyunun şırıltısını duyar. Bu oturma yerinde Kemal amcamla biz de oturduk. Ancak bizi oturacak diye buradaki bir Gürcü bayan ve yanındaki eşi Kalaycı Osman Erkoç uzaklaşıverdi. Bu arkadaş ömrünün bu yıllarını parkinson hastası olarak geçirmektedir. Zaten çocukluğundan beri bir gözü görmüyordu, diğerini de kısarak bakardı. Şimdi ise insanlardan kaçıyor. 2008 ağustosunda Ballıca köyünde sorduğumda çoktan vefat etti dediler. Bir zamanlar bu arkadaş Dere mevkiinde ki tarlasında iki adet Roma küpü sökmüş, 1980 darbesi yıllarında korktuklarından hemen Amasya Müzesi'ne getirip teslim ettiler. Ben o yıllarda bu müzede arkeolog olarak çalışıyordum. Baştaki ihtilal hükümeti, herkes birbirini ihbar ediyor. Ertesi gün Fransa'da çalışan Bahattin Erdem'in ford taksisinin bagajında her iki küp de geldi. Şimdi müzenin salonlarını süslemekte. Sakın açıkta yağmur altına bırakılmasın diye bu müzeden ayrılırken arkadaşlarıma tenbihledim. Şu anda yani 2008 yılında da müze müdürü Taşova, Esençay köyünden Celal Özdemir, gereğini yapmakta.  Taşkınçay buraya hayat vermekte. Bu kameriyeye 99 luk tesbihini ve seccadesini asanlar da olmuş.
    Burada ciğerlerinize ve ruhunuza çekebileceğiniz saf hava, su gibi su bulunur. Yazın boğucu sıcağının etkisini hissetmezsiniz 
    Burada bir konuya daha girmeliyim. Çünkü Tatlıpınar köyü ile Ballıca köyü arasında emekli olduktan sonra bir ev yaparak yerleşen değerli arkadaşım, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu Ali Onat'ın da bir isteğini yerine getirmek istiyorum. Kendi köyü olan Tatlıpınar'a Gürcülerin yerleşme tarihini internette yazmamı özellikle rica etti. Ben onun ricasını çeviremem.  
    Darma Deresi Gürcüleri : 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra, Osmanlı Ordusu ile birlikte geriye yani Artvin dolaylarına çekilen gürcülerin bir kısmı, zamanla burada büyük bir nüfus yoğunluğu oluştuğu için daha batıya, Karadeniz sahillerine doğru kayarlar. Oralardan da Taşova İlçesine bağlı bugünkü Dörtyol, eski Kalekale arazisindeki Koramu Düzü'ne yerleşirler. Ancak Ali Onat kabul etmese de başka bir kaynaktan edindiğim bilgiye göre Kalekalelilerle yani bugünki Dörtyol köyü halkı ile geçinemezler. Zaten sivrisinek yatağı olan Yeşilırmak'ın vadisi, Kafkasyadaki ormanlık alanlardan gelen Gürcülerin hoşuna gitmez. Buralardan ayrılarak Dereli köyü Boğalı ormanı yamacındaki Davulcu mıntıkasına konaklarlar. Çadır hayatı yaşamaktadırlar.
    Ancak Dereli köyünden Koca Hüseyin'in dedesi Kadir Ağa (Yılmaz) buralar bizim tapulu arazimizdir diye tapu kayıtlarını çıkarttırıp, bu alanın Koca    Fevzi'nin elmalığı olduğunu ispat eder. O sıralarda Darma köyünde imam ve muhtar olan Büyük Hacı Efendi dedem (asıl adı Naci Önder) araya girer. Dereli köyünden 2007 itibariyle 80 yaşında olan İzet Çıra'nın tarafıma anlattığına göre "Hz.Peygamberimiz bile Mekke'den Medine'ye hicret edince Medineliler ona kucak açtı. Bizim de bu insanlara yardımcı olmamız gerekir" diyerek Gürcüleri,Darma arazisindeki Darma Deresi mevkiine yerleştirir. Ali Onat'ın aktardığına göre 6 çadır halinde yerleşilir. Hatta o sıralarda Büyük Hacı Efendi'nin bekar oğlu Hüseyin ile Gürcülerden deli Ahmetgilin (ki bunlar 5 kardeştir) kız kardeşleri Sultan Gelin evlendirilir. 
    İlk gelenler Hasan Dayıgil (Yağdan'ın dedesi), Ali Onat'ın büyük dedeleri Davut Onbaşı.
    Ancak Ali Onat'ın anlattığına göre Koramu Düzü sivrisinek yatağı olduğu için, oradan ayrılırlar. Çermik civarında Taşkınçay'a rastlarlar. Suyun yatağını takip edip vadi yamaçlarındaki boz arazi hoşlarına gittiği için buralara yerleşmeye karar verirler.
    Şimdi gelelim Ballıca'daki Suyun Gözüne. Sanırım buradaki duvar kalıntıları , Boğalı eteğini "yaylak" olarak tutan Pala kavminin izleri. Aşağıdaki Darma Ovası'nda, Çaykıyısı mevkiindeki ve Taşbahçe kesimindeki alanı da kışlak olarak kullanmışlar.
    Darma'daki eski sülalelerin nerelerden buraya göç ettiklerini sorduğumuzda genellikle Melet civarından göç edip gelmişlerdir diye duyarız. Melet, Ordu İli'nden geçen bir ırmağın adıdır. Son günlerde Ordu İli'ne fındık toplamak için gelen Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden gelen tarım işçilerinin toplanma ve konaklama yeri olarak Melet Irmağı ve Organize Sanayi Bölgesi'nde kendilerine tahsis edilen alana kurdukları çadırlarında yaklaşık 2 ay konaklamaktadırlar diye haberler okumaktayız.
    Ballıca'da kurtuluş savaşı gazileri: Hasan Hüseyin Çetin yani bilinen lakabıyla Haymana dede, Kaya söyler yani Kaya Çavuş, Hasan Söyler yani Hasan Çavuş ki Hacı Emin Söyler'in babası.     
     Bu şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyoruz. Bilhassa şayak kalpaklı adamın emrindekilerin varlıklarını unutmayalım. Onlar sessiz, sedasız, yalnızlık içinde öldüler ve öyle gömüldüler. Geriye sadece ceketlerinin üzerine taktığı istiklal madalyalarını bıraktılar.

 
  BU SİTE 71224 ziyaretçi (148229 klik) KİŞİ TARAFINDAN ZİYARET EDİLMİŞTİR  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol