rankend | Farklı Olmak Emek İster

   
  DARMA TARIHCESI
  3.8.1998 GEZISI
 



    Yazan: Ali Önder

    İstanbul Arkeoloji Müzesinde ki görevim esnasında Samsun İli, Bafra İlçesi'nde bulunan İkiztepe höyüğünde arkeolojik kazı yapan ekiple bir inceleme gezisine çıktık. Bu gezi esnasında Gümüşhacıköy İlçesinin Gümüş mahallesinde bulunan büyük yığınlar halindeki maden cüruflarını incelemiştik. Ekibimizde Boğaziçi Üniversitesinden Prof.Dr. Hadi Özbal da vardı. Burada elde edilen gümüş madeni yanında bol miktarda çıkarılan kurşunların Topkapı sarayının çatı kaplamalarında kullanıldığını söylemişti. Maden cevherinin doldurulduğu kupelasyon kaplarında kurşunun tamamı oksitlendiği için ayrılır, gümüş ise oksitlenmediğinden kapların dibinde saf olarak kalabilmektedir. Ayrıca cevher içinde altın da var ise çökelebilir. Biz bu cüruf yığınlarını incelediğimizde içlerinde demir ve bakır cevherlerini bol miktarda görebildik. Ancak arsenik olmadığı anlaşılmaktaydı. Gümüş Mahallesinde getirilen filizlerin, 2 veya 3 metre çapındaki büyük fırınlarda, odun kömürleri yakılarak ergitildiği ifade edildi. Zaten bu cüruflar içinde odun kömürleri farkedilmekte idi. Hiçbir maden, cevher halindeyken saf olmaz, içinde mutlaka silikatlar vardır. İzabe fırınlarında bu silikatlar ayrılır. Bu silikatların eriyebilmesi için 1300-1400 derece ısı elde etmek için içine demir atmak gerekir. Aşağıda eriyerek biriken metaller alınıp kalıplara dökülür. 
    Bizim bu araştırmaya çıkmamızın nedeni Bafra'daki İkiztepe höyüğündeki arkeolojik kazıda, dolaysiyle bu yörelerdeki kazılarda ele geçen maden kapların, nerelerden elde edilen madenlerle yapıldığını tesbit idi. Bu yüzden Gümüşhacıköy İlçesi sınırları içindeki İnegöl Dağı'nda mevcut maden yataklarını ve galerilerini görmeye gittik. Gümüşhacıköyün güney-batısındaki çok yüksek bir dağda bulunan Niyazbaba türbesi civarını dolaştık. Burada kalkolitik (=bakır devri) ve demir çağına ait çanak-çömlek parçaları veren yerleşim alanına rastladık. 
    Merzifon İlçesine bağlı Yolüstü köyü sınırları içindeki Onhoroz höyüğünde inceleme yaptık. Suluova İlçesinin Amasya tarafından girişteki Hacıhayta mahallesinde Kümbettepe höyüğünde incelemeler yaptık. Yine Suluova İlçesine bağlı Yüzbeyler köyü, Dereağıl mahallesi sınırları içindeki Sarıkaya kalesinde de incelemelerde bulunduk. Bu kalede bol miktarda çakmaktaşından yapılmış kesici aletlere rastlanmaktadır. Kalenin Yontma Taş Çağı insanları tarafından da yerleşim yeri olarak kullanıldığına dair bu taş aletler ipucu vermektedir. Ayrıca daha geç dönemlerde de kullanıldığı kaledeki taş duvarlardan anlaşılmaktadır. Ayrıca kalenin kuzey eteğinden kayalıklar içine açılan su kanallarıyla ve bazen de su pöhrekleriyle  daha uzak yerlere içme suyu götürüldüğü anlaşılmaktadır. 
    Aynı ekiple 1978 yılında Amasya Müzesi Araştırmacısıyken tesbit ettiğim Taşova İlçesi, Dörtyol ( eski Kalekale) köyünün kuzey batı köşesindeki Bizans dönemi hamam kalıntısının hemen altında mevcut neolitik çağ buluntuları veren Dökmetepe höyüğünü ziyaret etmek istedik. O yıllarda neolitik çağ keramik ve taş alet kalıntılarının yüzeyde görülebildiği höyüğün, bu alandaki asfalt çalışması esnasında tesviye edildiğini gördük.
     Daha sonra İstanbul Arkeoloji Müzesinin Eski Şark Eserleri salonundaki Hitit eserleri vitrininde teşhir edilen çok kıymetli iki adet vazonun buluntu yeri olan Kabayartepe höyüğünde inceleme yaptık. Bu tepe Taşova ilçesi Mülkbükü köyünü geçtikten sonra Yeşilırmağın batı terasında yer alan çoğu ırmak tarafından toprağı erozyona uğramış bir höyüktür. Hitit İmparatorluk Çağı buluntuları veren bu höyükte,1950'li yıllarda Taşova Belediyesinde görevli, Uluköylü (eski Sonusa) bir vatandaş tarafından bulunup İstanbul Arkeoloji Müzesine teslim edilen, biri halka şeklinde diğeri gaga ağızlı iki vazonun ele geçtiği höyükte çanak çömlek kalıntılarının yüzeyde yaygın bir şekilde bulunduğu görüldü. Bu vazoların fotoğrafını da emekli olmadan önce görev yaptığım İstanbul Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Bölümü'nde yer alan teşhir vitrininden buraya sayfamın en üstüne ekliyorum.Ancak yanlışlıkla da olsa altta eklenen fotoğrafta yer alan iki adet tıp aleti ise köyüm olan Ballıca'da Çermikönü mevkiinde ki Cami tarlasının yeni sahibi Hakkı İyiliksever tarafından tesviyesi esnasında bulunan eserlerdir. Sanırım bu tarladaki parçalanan mezar küpleri içinden saçılan bronz eserlerdir.


Maalesef bu höyükte hala bir bilimsel kazı yapılmadığı gibi, yeşilırmağın aşındırması sonucu yok olmakta olan bu höyük ancak bu araştırma sonucu kayıt altına alınabildi. Hitit İmparatorluk Çağı'na ait en değerli buluntuların ortaya çıkabileceğini düşündüğümüz bu höyükte Amasya Müzesi elemanlarının bir an evvel bilimsel kazıya başlamaları gerekmektedir. Çünkü şu andaki Amasya Valisi Celalettin Lekesiz, Taşovalıların hemşehrisi olan Amasya Müze Müdürü Celal Özdemir'e eğer bir Hitit yerleşim yerinde arkeolojik kazı başlatacak olursa bol ödenek verilebileceğini bildirmiştir. Bundan daha güzel bir fırsat müzemizin eline geçemeyeceği gibi yöremizin bilimsel tanıtımı için de çok iyi bir imkan ortaya çıkacaktır. Bizler Uluköy'de bu iki eseri İstanbul Müzesine teslim eden şahısla bizzat görüştük. Hatta bu ağustos gününde soğanı ile meşhur olan Sonusa'da iri ve rengarenk soğanların nasıl çuvallandığına şahit olduk.
    Bu Kabayar tepeyi biraz geçtikten sonra Umutlu eski Andıran köyüne gelinmektedir. Köyün ilerisinde kayalıklar içinde kaya mezarları bulunmaktadır. Bu mezarları kazan definecileri kovalayan köy muhtarı, Taşova Cumhuriyet Savcılığına şikayette bulunması üzerine 1980 yılında mahkemece tarafıma bir keşif raporu hazırlattırıldı.Defineciler çok güzel bir kaya mezarını kazmaya başlamışlar, mezara götüren dromos dediğimiz koridoru kazmaya başlamışlar. Bu koridorun bir tarafı ana kaya olarak işlenmiş, diğer tarafı ise taş duvar örülerek oluşturulmuştu. Ancak mezar odasına ulaşılamadan köylüler kaçak define arayanları kovalamışlardı. Bu gezide bu alanı da inceledik, hemen doğuya doğru ilerlediğimizde bir toprak yığıntısı farkettik. Bu yığıntının da bir yerleşim yerine ait olduğu üzerindeki kaliteli çanak çömlek kalıntılarından belli olmaktaydı. Hatta höyüğün eteğinde elimle biraz açtığım toprağın içinde çok güzel taban mozayiğine rastladım. Büyük ihtimal bir Bizans yapısının taban mozayiği idi. O anda yanımdaki vatandaşlara sezdirmeden mozayiğin üzerini tekrar toprakla örttüm. Bir ara buraya müze müdürü ile birlikte gelip hiç olmazsa koruma altına alınmasını sağlayacaktım. Fakat buna zaman bulamamıştım. Bugün itibariyle hemen ilerisindeki tarihi Roma köprüsünün yerine yapılan modern köprü çalışmaları esnasında yakınından geçen asfalt yol çalışmalarıyle bu höyüğümüz de içindeki Bizans mozayiği ile birlikte yok edilmişti. Bu köprünün Roma dönemine ait olduğu, Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Savaşı'na giderken ordusunu bu köprüden geçirdiği bazı kaynaklarda geçmektedir. Bu tarihi köprü inşallah yakınındaki modern köprü yapılırken yok edilmemiştir.
 
  BU SİTE 71071 ziyaretçi (147938 klik) KİŞİ TARAFINDAN ZİYARET EDİLMİŞTİR  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol