rankend | Farklı Olmak Emek İster

   
  DARMA TARIHCESI
  DAMAK ZEVKİ
 
   Yazan : Ali Önder- Beylikdüzü /İstanbul
    Tarih : 3.5.2008
    Uzman diyetisyen Dilara Koçak'ın iyi yaşam tavsiyeleri.
    Damak zevki çok önemlidir. Benim çok iyi dediğim bir şarabı siz sevmeyebilirsiniz. Bu o şarabı kötü yapmaz. Ama siz, iyi bir şarabı beğenmeme hakkına sahipsiniz; kendinizi bu konuda özgür hissetmeniz gerekir. Fakat ben şarapta ağız tadıma uygununu bulmakta hep zorlanırım. Alkollü içkilere zam yapılırken ayırım yapılmıyor. Yüksek alkollü içkiler, düşük alkollü içkiler diye ayırım yapılması lazım. Bira-şarap ayrı, rakı-votka-viski ayrı tutulması gerekir. Bir de sigaraya zam yapılırken, hemen alkollü içkiler de akla geliyor, zam yapmak için.
    İyi yemekle iyi edebiyat bir arada olunca akan sular durur. İçki sofralarındaki gırgır-şamata...bambaşka olur. Orada gerçek dostlar mutlaka olur, yeni yeni dostlar edinilir. Bazen öyle arkadaşlara rastlarsınız ki sıkı ülkücü oldukları halde, ikinci kadehten sonra Nazım Hikmet'ten şiirler okumaya başlarlar. Bir bakarsınız, güzel insanların bir kısmı teker teker bir başka evrene... Yıllar ne çabuk gelip geçer.  Yaşam ve ölüm!...Nicelerini uğurluyoruz hala...
     Ama her gün bal börek yenmez. Zaten dünyada tokları açlar doyurdu ve savaşlarda her zaman açlar öldüler. 1971 ve 1980 askeri darbeleri ileTürkiye'deki sosyalist sol nasıl da yerle bir edildi.
    Köyümüz Darma'da tarım ve hayvancılık yapılmaktadır. Kendine yeten köyler arasında olduğunu düşünüyorum. Köyümüz çevresinde dolaşmak insana bambaşka bir zevk veriyor. Gezdikçe ve gördükçe insanın anlatacağı konular da bitmez, anlatacakları da. Bir zamanlar Ecevit'in şahsında "aydınlık günler"in yakın olduğunu düşünür, "ye-iç-eğlen-gül-oyna / böyle gelmiş bu dünya" şarkıları söylenirdi. 1970 li yılların, yani dağa-taşa "Karaoğlan" yazılan günlerin sloganıydı "aydınlık günler". O yıllarda Antalya- Side de müzecilik hizmet içi kursuna katılmıştım. Kursu veren hocalardan Alpaslan adında biri öğleye kadar hepimizi "aydın gün" diye selamlardı. Yani Günaydın'ın tersini bizlere öğretmeye çalışırdı. Umudumuz vardı o günler, her şey değişebilecekti. Zordu ama mümkündü. 
    Uzun süre tatlı yemediğinizde canınız tatlı istemez ,hatta hiç aklınıza gelmez. Ama bazen öyle günler ve haftalar olur ki her gün tatlı yemeden rahat edemezsiniz. Her yemek sonrası vücudunuz tatlı yemeden doydum sinyali göndermez beyninize. Hatta bazı genç kızlar gece çikolata yemeden uyuyamaz hale gelir. Bu durum birkaç sebepten kaynaklanıyor olabilir. Birincisi damak tadı ve beslenme alışkanlığınızı bu şekilde geliştirmiş olabilirsiniz veya psikolojik olarak sizi daha mutlu ettiğine ve tatlı yemeye ihtiyacınız olduğuna inanırsınız. Belkide insülin denen iştah canavarı pankreas tarafından kontrolsüz salınıyor olabilir. 
    Her üç durumda da çözmek ve tatlı krizlerini yenmek mümkün. Sürekli tatlı yeme ihtiyacı, açlık halinde konsantrasyon güçlüğü, sinirlilik, yemekten 3-4 saat sonra anormal acıkma ve gece tatlı isteği gibi şikayetler insülin metabolizmasında bozukluğu düşündürür. Özellikle  fazla kilonuz varsa ve bu yağlanma karın bölgenizde dikkat çekici ise mutlaka bir endokrinoloji ve diyabet uzmanına danışın. Sadece açlık kan şekerine bakmak böyle bir durum için yeterli değildir. Mutlaka insülin ve glikoz metabolizması beraber değerlendirilmelidir. Hatta fazla kilolarınızın sorumlusu bu bozukluk olabilir. Yedikleriniz enerji olarak kullanılamayıp yağ olarak depolanıyor olabilir.
    İNSÜLİN NEDİR ?
   
    İnsülin, pankreasın beta hücrelerinde üretilen ve kan şekerini düşürmeye yarayan bir hormondur. 
    Yemek ile almış olduğumuz karbonhidratlar, sindirim sistemi tarafından en küçük parçaları olan glukoza (şekere) parçalanırlar. Glukoz, hücrelerin en önemli enerji kaynağıdır. Sindirilerek kana karışan glukoz tarafından uyarılan pankreas, glukozun hücre içine (kas, karaciğer, yağ dokusu) girmesini sağlayan insülin adlı hormonu üretmeye başlar.
    Sindirim sonrası insülin ve glukoz damarlarda dolaşmaya başlar. Hücre çeperinde bulunan insülin glukozun hücre içine girmesini sağlar. Bu şekilde glukoz enerji kaynağı olarak kullanılabilir hale gelir. 
    Hücre içine giremediği durumda ise kanda yükselmesi, kan şekerinde artış (hiperglisemi) olarak adlandırılır. Kan şekerinde düşme ise bunun tam tersidir.
    Tatlı isteğiyle başedebilmek için tıbbi ölçüm ve değerlendirmelere paralel olarak beslenme düzeninin değişmesi de önemlidir.
    
    1. ARA ÖĞÜNLER: Ana öğünlerdeki besin tüketimini azaltıp üç ana öğüne üç ara öğün eklenmelidir. Böylece azar azar ve sık beslenilerek kan şekerinin dengede olması sağlanabilir. Ana ve ara öğünler arası en fazla üç saat olmalıdır. Aksi takdirde, uzun süren açlık durumlarında kan şekeri düşer tatlı isteği artar.

    2. BASİT KARBONHİDRATTAN KOMPLEKSE GEÇİŞ : Basit karbonhidratlar kan şekerinin daha çabuk yükselip, çok ani düşmesine de neden olacaktır. Kompleks karbonhidratlar ise kana daha yavaş geçerek, kan şekerini daha yavaş yükseltip, uzun süre aynı seviyede kalmasını sağlar. Bu nedenlerden dolayı en iyi seçim, kompleks karbonhidratlardır. Kompleks karbonhidratlara en iyi örnek, bulgur, kepekli ekmek, kuru baklagiller ve kepekli ürünlerdir. Bu besinlerin proteinle birlikte tüketimi, kan şekeri için daha olumlu bir seçimdir.

    3. POSA : Posa veya diyet lifinin pek çok faydası olduğu bilinmektedir. Reaktif hipoglisemi durumlarında da oldukça faydalıdır. Posa, mide boşalmasını geciktirerek, daha uzun süre tok kalmamızı ve kana şekerin daha uzun sürede geçmesini sağlayarak, kan şekerinin ani yükselme yapmasını engelleyerek ve uzun süre aynı seviyede tutar.

    4. AÇ KARNINA MEYVE YEMEYİN : Bozulmuş glukoz toleransı, hipoglisemi ve insülin salınımında bozukluk gibi prediyabet veya diyabet teşhisiniz varsa hem regülasyon hem de tatlı isteğini azaltmak için tek başına meyve yemeyin. Yanına mutlaka protein ekleyin. Protein şekerin daha yavaş emilmesini sağlar. Alkol tüketecekseniz de aynı yolu izleyin.
    Kesinlikle aç karnına içmeyin ve yanında mutlaka protein alın. Peynir, yoğurt, ayran, süt meyve ile veya ara öğünlerle mutlaka olmalı. Protein kaynağı olarak fındık da tercih edilebilir. 
Şarapçılık ve şu meşhur uzolarıyla  Yunanistan dünyaya nam salmıştır. Bir zamanlar nasıl şarapçılık yapıldığı köyümüz etrafında ortaya çıkarılan şarap küplerinden anlaşılmaktadır.
    Thasos (Taşoz) Şarapları : Florentinus'un Thasos şarabının yapımına dair tarifi : "Beş gün boyunca olgun üzümler güneşin altına salkım salkım konarak serilir...Altıncı günün ortasında toplanır, yarısı kaynatılmış deniz suyuna, diğer yarısı ise şıra karışımına sıcak sıcak daldırılır, sonra çıkartılan üzümler bir gün ve bir gece prese konur, ezilir ; çıkan su kaplar içerisinde toplanır, pişmiş şıranın yirmi beşte biri ilave edilir. Baharın gün dönüm zamanında uygun kaplara aktarılır."
    Antik çağda şarap gündelik yaşamın olmazsa olmazlarındandı. Her kent ihtiyacı olan şarabı kendi üretmekteydi. Beslenmenin temel taşlarından biri olmasının dışında, sosyal yaşamın en önemli göstergelerinden biri olan symposiumların da ana öğelerinden biriydi. Kimi şaraplar ise tedavi edici özellikleri sayesinde tıp alanında sıklıkla kullanılmakta ve bu sayede isim yapmakta, kimileri de değiş tokuşta kullanılmaktaydı. 
    Antik çağ yazarlarına göre en iyi şarap Trakya'nın Kuzey Ege sahillerine sadece 8 km. uzaklıkta yer alan Taşoz adasından gelmekteydi. Adayla aynı adı taşıyan kent, M.Ö. 680 de kurulmuştur. Bu adanın şarapları koyu kırmızı renkte, yüksek alkollü ve içindeki şeker oranının yüksek olmasından dolayı tatlı, likörümsüdür. Yavaş yavaş fermante olması ve zamanla olgunlaşması değerine değer katar. Sıcaktan ve yolculuktan çok fazla etkilenmemesi Taşoz şaraplarının ihracını kolaylaştırır. M.Ö. 5. yy Taşoz şaraplarının zirveye çıktığı dönemdir. Şarap kabı amphoralar üzerinde yer alan damgadan dolayı, çoğu zaman arkeolojik kazılarda bulundukları tabakanın tarihlendirilmesinde en önemli kriter konumundadır. 
    Tarihte bereket ve bolluğun simgesi olarak adından bahsedilen,tanrıların içeceği şarabın Anadolu topraklarında çok eski bir tarihi var.Yunanistan'da Dionyzos,Roma'da Baccus adıyla ilahlaştırılıyor."O kadar çok/O kadar çok şarap içeyim ki" diyordu Ömer Hayyam rubailerinden birinde, "Beni gördüklerinde/Şarap kokusu gelsin mezarımdan/Ziyaretime gelen çakır keyf dostlar,/Yıkılasıya içmiş gibi olsunlar".
    Hakkında şiirler yazılan şarabın pek çok yararı da var, tabii kararında tüketildiğinde.Kalp adalesinin kanlanmasını arttırdığıiçin şarabın kalp enfarktüslerinde koruyucu bir etkisi varmış.Sindirim verimini yükseltiyor,tat alımını yoğunlaştırıyor,bakteri ve virüsleri öldürüp bağışıklık sistemini harekete geçiriyor.Bunlar sadece birkaçı.Şarap kendine özgü içilme kültürüyle de dikkat çekiyor.Pek iyi bir şarabı anlamanın püf noktaları neler? Şarap nasıl tüketilmeli? İşte size birkaç ipucu...Şarabın yanında yenen yemek,kaliteli bir şarap içmek kadar önemli.En basit ve en çok bilineni, kuşkusuz beyaz şarabın beyaz etle, kırmızı şarabın ise kırmızı etle içileceği.Kesinlikle şarapla birlikte sofrada olmaması gerekenlere gelince, sirke, domates, ekşi ve yağlı yiyecekler.Gelelim şarap testine...İşe şarabın görüntüsünü kontrolle başlayın.Parlaklık, yoğunluk,şeffaflık ve özellikle kırmızı şarapların rengi,üzümün cinsini, bölgesini ve şarabın yaşını tanımlamanıza yardımcı olur.Mesela, camın yüzeyinde gözyaşı damlası şeklinde izler kalıyorsa, şarabın alkolü ya da şekeri yüksektir.Beyaz şarapların rengi ise,yıllandıkça koyulaşır.Şarapların oldukça geniş bir koku yelpazesi var; tarçın, karanfil,ıslak çamaşır,küf, ağaç...Ve geldik şarabın tadımına.Ağzınıza az miktarda şarap alarak, 10-15 saniye dolaştırın.Ağzınızda kalan asit,tanen,alkol tatları size şarap hakkında bilgi verecektir; dolgun,dengeli,zarif,ince,akıcı, kadife gibi,yağlı,ham, sert,buruk...
    Bütün bu koku,renk,tat farklılıklarını yaratan en önemli faktör kuşkusuz şarabın yapıldığı üzüm ve onun yetiştirildiği yer,işlenişi,olgunlaştırılması.Türkiye farklı üzümlerin üretimi için verimli bir ülke.Şarap üreten firmalar sayıldığında ilk akla gelenlerden Kavaklıdere'nin ürün çeşitliliğini devamlı arttırması da bunu kanıtlıyor.5500 dönümlük bağa sahip Kavaklıdere'nin Murahhas Üyesi A.Başman; "Bağlarımızın hemen yanında üretim tesisleri ile uluslararası piyasanın kalite kriterlerine ulaştık" diyor."Yeni bağ ve üretim tesislerimizde bağlardaki üzümleri klon seçimlerinden,dikim sıklığına,kalite arttırıcı miktar düşüren özel budama yöntemlerinden sadece elle toplamaya,tesisin bağ içerisinde olmasıyla taşıma ve beklemeden kalite kaybını önlemekten gravite (yerçekimi) sistemine kadar uluslararası Appelation Origine Controle sisteminin en önemli kriterleri uygulanıp en üst düzey kaliteye ulaşılmıştır". 
    Zeytin ve asma ağacı tarihin ilk çağlarından beri kutsal olarak tanınır.Zeytinyağı ve şarap ta öyle.Fakat bu kutsal üzüm bağları yok edilmekte.
    Sikke : M.Ö. 5.yy. Gümüş stater. Ön yüz, Nymphe kaçıran Satir. Arka yüz : Quadratum incusum (kare çukurluk) 
    Sikke : M.Ö. 4. yy. Gümüş stater. Ön yüz : Dionysos başı, Arka yüz : Ok atan Herakles, sağ alt köşede kantharos.
    Philippopolis sikkelerinde oyunların propogandasını yapan ödül tacı ve ödül masası betimlerinin yanısıra oyunların içeriği hakkında bilgi veren, disk atan sporcu ve güreşçi betimlerine de rastlanır.  
    II. Philippus (m.s. 247-249) , Septimus Severus (m.s. 193-211), Caracalla (m.s. 198-217), III.Gordianus (238-244), Volusianus (m.s. 251-253), Valerianus (m.s. 253-260), Gallienus (m.s. 253-268), Elagabalus ( m.s. 218-222), Perinthos= Marmara Ereğlisi, Oikoumenikos=ekümenik= herkese açık.
     H Ö Ş M E R İ M  T A R İ F İ  : Eskiden baba annelerimiz ve anne annelerimizin yaptkları bir tatlı çeşidi, artık günümüzde yok olmuş, hiç kimsenin hatırlayamadığı bir tatlı tarifini kaybolmaması açısından burada tarifini vermek istiyorum : Bir tavada buğday unu yakılmadan karıştırılarak kavrulur, kavrulduktan sonra soğutmaya bırakılır. Kavrulan un suyla karıştırılarak pişirilir, yani koyulaştırılır. Sıcakken bir tabağa veya tepsiye dökülür. Üzerine isteğe bağlı şeker veya pekmez konulur. Üzerine de kızdırılmış tereyağı dökülür. 
    K Ü L   G Ö M B E S İ   : Hamur mayasız olarak yoğurulur. Toprak kaba yani plakiye yayılarak , tepsiye konar gibi yerleştirilir. Üzerine de ekmek pişirilen sac konulur. Üzerine kızgın kül doldurulur. Pişmesi beklenir. O yavaş piştiği için çok nefis , doğal bir ekmek meydana gelir. İşte buna da kül gömbesi denilir. Şu anda bunu köyümüzde Ömer Ağa'nın Hatice'den başka yapabilen yoktur. Bazen eski geleneksel gömbemizi yaparak bizim de ağzımızı tatlandırıyor. Bize nostalji yaşatıyor. 
    S İ N İ    G Ö M B E S İ  :  Hamur mayasız bir şekilde yoğurulur. Bu yoğurulan hamur üç parçaya ayrılır. Her bir hamur ince ince açılır, yufkadan biraz kalın olarak. Aralarına isteğe bağlı olarak, çökelik, peynir , patates konabilir. Her ara yağlanıp bu malzemeden konulur. En üste ise konmaz. Tepsinin altına ve üstüne yağ sürülür. Bu yaptığımız böreğin sinisi ayrı olur. Ocakta yavaş bir şekilde, hafif döndürerek, sininin altı pişirilir ve kızartılır.  Büsürgeç ile pişen tarafı üste gelecek şekilde çevrilir. Ondan sonra çevirdiğimiz taraf ta pişirilir. Piştikten sonra dilimler şeklinde sini böreği kesilir, afiyetle yenilir. Eskiden düğünlerde her düğüne gelen konuklara bu sini böreği ikram edilirdi. Ama şimdi bu geleneğimizde yok oldu. Ama bizim baldız Sabiha geçenlerde ocakta pişirdi bizler afiyetle mideye indirdik, bir nostalji daha yaşadık. Eski geleneklerimizi yok etmeyip ara sıra yapmakta fayda var.
    Salyangoz Kavurması :Çocukluğumuzda bahçe kıyılarından topladığımız salyangozları, teyzemgilin Hakime bize soğanla kavurup yedirirdi. Bize de bunu ilaç diye yedirirdi. Bilhassa basura iyi geliyor deyip bizlere yedirirdi. Şimdi olsa mümkün değil yemeyiz, ancak o zamanlar çocuklar bunu ilaç dendiği için yerlerdi. 
   
 
                                                                                                                     
 
  BU SİTE 71285 ziyaretçi (148340 klik) KİŞİ TARAFINDAN ZİYARET EDİLMİŞTİR  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol